Tuğsem Elsa Maren
New York John F. Kennedy Havalimanı'ndan binip Esenboğa Havalimanı'na inmemle içimi kaplayan çocuksu heyecan yerimde duramamamı sağlıyordu. Ben şimdi asıl benliğime gelmiştim. Türk olup yıllarca Türkiye aşkı ile başka bir ülkede yaşamak nedir bilir misiniz? Doğduğumdan beri çocukluğumun her bir milimine şahit olmuş o şehirler bana zindan gibiydi. Kafesten kurtulmuş bir kuş gibi hissediyordum kendimi. Kalbim göğüs kafesimden her an fırlayacakmış gibi duruyordu. Ailem yıllar önce iş nedeni ile asıl yuvamız olan Türkiye'ye, ecdadımın topraklarına yaşamak için gelmişlerdi. Bense okulumu bitirmek için Amerika'da kalmaya devam etmiştim. Sanki gördüğüm her bir santimi hafızama kazımak istercesine inceliyordum çevremi. Bana belirli bir süre vermişler de o süre bitince bir daha göremeyecekmişim gibi. Yanımda bu çocuksu heyecanıma benimle birlikte eşlik eden aslen Amerikalı olan Amira bana kocaman gülümsemesini bahşediyordu. İçimde bulunan mutluluk volkanlarının patlamasına daha fazla engel olamadım ve çığlık atarak Amira'ya sarıldım. Ülkeme gelmiştim. Hiç görmediğim ama aşığı olduğum ülkeme..
"I did it Amira! I did it!" Kuş kadar hafif olan tebessümüyle bana yanıt verdi. O gülümsemede ülkesinden ayrılmanın burukluğunun da bulunduğunu biliyordum. O yüzden ses etmedim.
"Evet kardeşim, başardın."
"Amira, ben artık gerçekten evimdeyim."
"Evin, beni de misafir eder mi? Yani.. Imm nasıl söylesem-"
"Eder Amira! Eder! Neden etmesin? Beraber okumadık mı misafire olan şefkatini? Beraber İstanbul aşığı olmadık mı? Söz vermedik mi birlikte yaşayıp her karışını hafızamıza kazımaya? Her köşesini öğrenmeye... Hem sen de benim kardeşim olduğuna göre burası senin de evin. Bazı insanlar inanmaz aynı anne ve babadan geldiğimize ama onlar inanmasınlar boşver. Onların dini onlara, bizim dinimiz bize. Hem Ankara'yı bir fethedelim daha Fatih'in İstanbul'u var. İslamın bolluğu olan şehir. Demez mi Fatih Sultan Mehmet İslambol diye? İşte ondan gayrı ülkemin her yanı bana İslam'ı simgeler oldu. Bir tek İstanbul değil; Ankara'm, Amasya'm, Yozgat'ım da bana İslam'ı simgeler oldu. Daha nice şehirlerde Fatih Sultan Mehmet gibi adamlar yatıyor bir bilsen... Konya'ya da gideriz değil mi Amira? Mevlana'yı ziyaret etmek istiyorum. Sonra şehzadeler kentine ayak basmak istiyorum ben! Bana eşlik edersin değil mi Amira?"
"Bana Kur'an'ı Kerim okuyacaktın. Unutursan seni fala yatırırım."
"Haha... Amira o fala değil, falaka diyecektin. İki dakikada bu güzel atmosferi bozmasan da olmazdı değil mi?"
"Senin okulunda olduğu gibi Türkçe öğretmiyorlardı bize. Hem sen dedenden öğrendin biraz. Ben senin gibi bir çayraktan öğreniyorum." Muzipçe gülümsedim.
"Çaylak olmasın o?" Tek kaşımı kaldırarak baktım suratına. Allah'ım ben ne yaptım da bana böyle bir arkadaş bahşettin?
"Hadi gel Amira. Ağabeyimler gelmiştir belki. Fazla bekletmeye gelmezler bilirsin." Amira önce bana tuhaf tuhaf baktı ve sonra sesli bir kahkaha patlattı.
"Amira! Kızım sen ne yapıyorsun? Günahtır helalin olmayan bir erkeğin kahkahanı duyması. Ah Amira ahh.. Annemden öğreneceğin çok şey var. Bilirsin, o benden daha tecrübeli ve ımm daha bilgili." Amira mahçup bir tavırla suratını yere eğdi ve öylece beni takip etti. Birden bastıran rüzgarla feracemin etekleri açılmaya yüz tutarcasına savrulmaya çalışıyordu. Ey ferace! Derdin ne senin benimle? Şalımdan bahsetmiyorum bile. Benden ayrılamazsınız tamam mı? Keserim ulen sizi. Tabiki bunu yapmayacağım. Sadece kuru bir tehdit o kadar.
Amira ile valizlerimizi kontrol ederken bir anlığına tanımadığım bir gençle göz göze geldik. Adeta vücuduma elektrik yemiş gibi olmuştum ve birden bire olduğum yerde kasılıp kalmıştım. Ben nasıl bir erkekle göz göze gelebilirim? Bunun hesabını ahirette nasıl veririm? Nefsime sahip çıkamayıp bakmaya devam etmem günah değilde nedir? Gözlerimi ona al doya doya bak dercesine hiç ayırmadan bakmam... Hemen gözlerimi gencin üzerinden çektim ve başımı yere eğip kimseye bakmamaya çalıştım. Şeytana fırsat yok! Şeytana fırsat yok!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...