Uçaktan iner inmez Ali'nin adamları tarafından alınıp onun kullandığı ofise gittik.
"Danger'a gidiyoruz. Ufak bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Sensiz etkisi olmazdı." Hamza'dan alınan silahımı masaya koyup önüme itti.
"Hesap sormaya mı yoksa kan dökmeye mi?"
"Ona sen karar vereceksin. Ateş ve Demir ile iş yapıyor olmam iş ahlakımızın da aynı olduğu anlamına gelmiyor." Önüme iki seçenek sunuyordu. İster tozu dumana katalım ister kuru gürültü yapalım diyordu bir nevi. İçimdeki acı vahşete kulak verirken vicdanım sükûttan yanaydı.
"Eyvallah kardeşim." Ali yanıma gelip elini omzuma koydu.
"Aren sen temiz çocuksun. Geçmişte bunlarla olan bağın hangi anlamda ne derecedeydi onu bilmem ama ben bugünü görerek konuşuyorum. Mesele yalnızca şahsi olmaktan çıktı artık. Sen olsan da olmasan da ben bunların peşini bırakmayacağım. Bana dersenki bu olaya dahil olmak istemiyorum-"
"Ali. Bu mesele benim şahsi meselem. Bu cümleyi kurması gereken kişi de sen değilsin." Ali oflayarak pencereye sırtını dayadı.
"Seni buraya getirmekle iyi mi yaptım bilmiyorum." Masadaki silahı alıp belime takarak yakamı düzelttim.
"Hadi gidelim."
Bir ordu adamla mekanın önüne gelip tüm giriş çıkışları kapattık. Ilgın nerede bilmiyorum ama Danger onun kırmızı çizgisiydi. İçeride bulamasak bile geleceğinden eminim.
"Hazır mıyız?"
"Daima." Ali'nin bir el hareketiyle tüm ekip senkron halde içeriye giriş yaptı.
Tek bir canlıya kurşun sıkılmadan sessizce halletmişlerdi bu işi. Kalabalık insan grupları ne olduğunu anlamaz bir şekilde ağır ağır mekanı terk etmeye başlamıştı. Ön kapıdan giriş yaptığımızda manzara karşısında şaşırmadık. Hiçbir şeyi umursamadan müziğin ritmine akan insanların madde kullandıkları her hallerinden belliydi.
Ilgın büyük bir öfkeyle ana salona gelip güvenlik ekibine bağırmaya başlamıştı."Bu ne cürret? Ne işe yarıyorsunuz siz?" Topuklularının sesi müziğe rağmen arşı inletiyordu. Acı bir tebessümle baktım çevreme. Bir zamanlar buradaki insanlardan hiçbir farkım yoktu.
"O cürret bize ait." Öfkeden kısılan gözlerinin hedefi ben oldum.
"Kuş yuvaya döndü demek."
"Cık. Kuş yuvayı bozmaya geldi. Dağıtın!" Ali'nin adamları barın arkasına geçip tüm şişeleri tek tek kırarken Ilgın sinirli ama dik duruşundan taviz vermiyordu.
"Yaptığın terbiyesizliğin bedelini sana canınla ödetmiyorsam geçmişin hatrınadır." Gülerek kollarımı göğsümde bağladım.
"Sen bana geçmişimi canımla ödettiğin için ben buradayım Ilgın." Adamlarımız Ilgın'ın ekibini toplayıp depoya kilitlediğinde Ilgın kuyruğu kapana sıkışmış fare gibi ne yapacağını bilemez hale geldi. Onu kolundan tutup loca tarafındaki koltuklardan birine oturttuğumda bana itaat etmekten başka şansı olmadığı için zorluk çıkarmadı.
"Sence sana bunu ödetmeyecekler mi?" Onun oturduğu koltuğun karşısındaki masaya oturup gözlerine baktım.
"Canınızı yakıyorum değil mi? İşinize gelmeyen bilgiler elimde olduğu için deli gibi korkuyorsunuz." Ilgın gerginliğini saklamaya çalışan bir yüz ifadesiyle geriye yaslandı. Bana rahat görünmeye çalışıyordu.
"Amira dönüyormuş diye duydum."
"Konumuzun bu olduğunu hiç sanmıyorum."
"Peki öyleyse. O küçük kız veya Leyla nasıl bir konu seçimi olurdu senin için?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...