Bölüm adı: "Adin Düklüğü"
At arabasında, karlı bir günde sonuda beni ne beklediği belirsiz ve sakin bir yolculuk...
Bir köşeye çekilerek sakince oturmuş, duyduğum tangırtılar ve yağan karın yarattığı manzara eşliğinde Adin Düklüğü'ne gidiyorum. Akşam yaklaştığından oturduğum yer karanlıktı, sadece karşı karşıya duran iki küçük pencereden sızan ışık içeriyi aydınlatıyordu. Bana kalırsa oldukça can sıkıcı havaydı, üstüne üstlük soğuktan donmak üzereydim.
Geldiğim şehirde artık kar bile yağmıyorken buranın kış ortasındaymışız gibi dondurucu olması benim için iyi olmamıştı. Bu konuda kimse beni uyarmamıştı, burada ne kadar kalacağım konusunda da bir fikrim yoktu. Çalışanlar da genelde evde, odamda olduğum, dışarı çıkamadığım ve çıksam da hemen döndüğüm için doğal olarak hemen döneceğimi sanmış olmalılardı. Bu yüzden kış elbiselerimi bavuluma koyduklarını sanmıyorum. Şu an üzerimde uzun kolları olmasına rağmen ince ve ince olsa da bana ağır gelen bir elbise vardı. Sırtıma atmak için kürküm bile yoktu yanımda...
Havanın daha da kararması ve gökyüzünün griyle mavi rengin karışımına boyanmasına, etrafın gözümü kamaştırmasına artık dayanamadığımdan bakışlarımı yol boyunca izlediğim ormandan, ormandaki çalı ve ağaçlardan çektim. Oturduğum yumuşak koltukta arkama yaslandım ve derin nefes aldım. Soğuktan kendimi sıkmaktan sırt kaslarım ağrıdığından biraz gevşemeye çalışmıştım. Şu an sıcak şöminenin yanında bir koltukta çay içebilmek en büyük hayalim olabilirdi, tabi oraya vardığım gibi ölmezsem...
Kısa süre sonra atların ayak sesleri sustu ve atı kullanan kişinin atın belinden yere atlarken çıkardığı ses duyuldu. Adım sesleri yavaşça bana yaklaştı ve oturduğum yerin kapısı tıklatıldı. "Leydi Valeria, Adin Düklüğü'ne vardık." Bedenim soğuk ve korkunun etkisinden daha fazla titremeye başlamıştı, kendimi ele almaya çalışarak derin bir nefes aldım ve atlıya arabamın kapısını açmasını emrettim. Çalışan kapıyı açtınca ben de ayağa kalkmıştım, bana uzanan eli tuttum ve rahat inmem için konulan iki basamağa basarak ayağımı topuklarıma kadar gelen taze karla buluşturdum. "Çok soğuk."
Bakışlarımı adımlarımdan ayırmadan biraz yürüdüm ve çalışanın elimden tutup bana sarayın girişine kadar eşlik etmesine izin verdim. Nihayet, duraksadığımızda kafamı kaldırıp saraya bakmıştım. Kocaman, bakımlı olsa da soğuk ve kasvetli duran saraya... Aynı zamanda habersizce geldiğim ve sahibi, herhangi çalışanı beni karşılamayacak olan saraya...Aslında kapının önünde yine muhafızlar olmalıydı ama garip olsa da burada değildiler.
"Leydim, lütfen siz gidin. Ben eşyalarınızı getireceğim." Benim için kocaman olan demir kapıları açtı, ben geçtikten sonraysa bavullarım için geri döndü. Buradan saraya varmak için en az 20 metre kadar yürümem gerekti, sırf sıcak bir yer bulmak için elimden geldiği kadar hızlandım ve sarayın girişi olduğunu düşündüğüm yere yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leydi yaşamak istiyor
Historical Fiction"Alın kellesini!" O an son defa yaşamak için bir şeyler yapmaya çalıştım ama ne gücümün, ne de sebebimin olduğunu farkedince kafamı eğip çaresizce bekledim. Ölmek istemiyordum, kesinlikle ölmek istemiyordum...Kendimi bu konuda teselli etmeye çalışsa...