Bölüm adı: "Zorla yazılan mektup"
"Nini, yine mi mektup yazıyorsun?" Ronald gittiğinden beri neredeyse her gün mektup yazıyordu ama bir ayda, sadece bir mektup gönderme şansı vardı. Kendisi de bunun farkında olmalıydı, fakat yine de yazıp duruyordu. Belki de yazdıkları içine sinmiyodur diye düşünerek boş verip masadan kalktım ve kitabı raftaki yerine yerleştirdim. Bu gün bitirdiğim 2. kitaptı, ne yaparsam yapayım büyücü kulesinin efendisine yaranamıyordum, geçen gün onu öğrencilerinin içinde ifşa etsem bile kendi gücüyle beni engellemeye çalışıp duruyordu.
Bir de şu saraydaki kadınlar vardı... Fırsat bulunca hemen bana laf sokan ve hatta kendi yakınlarına bir şey olacaksa benim de nişanlımın ölmesini dileyen kadınlar... Onlara takılmamaya çalışsam da her gece söyledikleri aklımda dönüp duruyordu, zaten uyumak için az zamanın varken onun yarısını da düşünerek geçiriyordum. Aynadaki yansımam hiç de üç hafta önceki gibi değildi. Gözaltlarım morarmış, derim kurumuş ve ten rengim daha da solmuştu. İştahım yoktu, çoğu zaman yemek bile yemiyordum. Buna rağmen pek açlık hissetmediğim için bir deri bir kemik kalmıştım.
Bütün bunlar yüzünden hayatımdan hiç de memnun sayılmazdım. Tek memnun olduğum şey, düşünmek için zaman bulamayacak kadar meşgul olmamdı. Bu düzene alışmadan önce beni bu duruma soktuğu için suçladığım Maximo'ya minnetdardım ve şimdilerde zaten uyuyamadığım için yeni bir hobi bulup kendimi geliştirmeye çalışıyordum.
Tasarımcılık...
Kadınların korseler yüzünden eziyet çekmeden rahatça giyebilecekleri elbiseler tasarlamak en büyük hedefimdi. Sadece şık elbiseler değil, gece elbiseleri de tasarlıyordum. Tabi hiç öyle herkesin alışkın olduğu şeyler olmayacaktı, bana göre insanların yeniliklere açık olması gerekti. Bunun olması için çok küçük bir adım atabilirdim ve yapacaktım da.
'Saat kaç?' diye içimden geçrip yeni aldığım kol saatine bakarak ofladım. Akşam yemeğinden iki saat geçiyordu ve bu iki saati de kütüphanede harcamıştım. Bu günlerde kılıç antremanları iptal ediliyordu, hatta beni meydana bırakmadıkları zamanlar da oluyordu ama kendi başıma çalışmaktan da vazgeçmiyordum. Merak ettiğim tek şey neden antremanların iptal edildiğiydi, bu günlerde Robert'la doğru düzgün karşılaşıp konuşamıyorduk bile. Yüz yüze gelsek de ağzını bıçak açmıyor ve işim var diyerek beni geçiştiriyordu.
"Hayır, bu sefer Şövalye Kevin ve Maximo'ya yazıyorum. Maximo'ya yazdığımı da Ronald'ın mektubunu koyacağım zarfa koyacağım, o yüzden sorun olmayacaktır. Ronald'ın mektubu ona ileteceğinden eminim." Birkaç dakikadır dalıp gittiğimden, yazdıklarını zarfa koyarken konuşan Nancy irkilmeme neden olmuştu. Kalp atışlarım korkmamdan dolayı bir anlık hızlansa da sakinleşince aklımda beliren soruyu sordum. "Kevin orduya katılamayacak dememiş miydin?"
Zarfın üzerine mektubun kimden ve kime olduğunu yazıp ezilmemesi için yanında getirdiği kitabın arasına koydu ve kitabı kapattı. "Katılmadı, ama kendisini özledim. Bir de ona ben geri dönene kadar Katty'ye göz kulak olmalısın demiştim, ikisinin arasının nasıl olduğunu da sordum." Kafamı sallamakla yetindim ve başım döndüğü için az önce oturduğum sandalyeyi çekip oturdum. Aklıma gelen soruyu sormakla sormamak arasında kalsam da merakıma yenik düşüp Nancy'nin yüzüne bakmadan sormuştum. "Dük Maximo... Ona ne yazdın peki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leydi yaşamak istiyor
Historical Fiction"Alın kellesini!" O an son defa yaşamak için bir şeyler yapmaya çalıştım ama ne gücümün, ne de sebebimin olduğunu farkedince kafamı eğip çaresizce bekledim. Ölmek istemiyordum, kesinlikle ölmek istemiyordum...Kendimi bu konuda teselli etmeye çalışsa...