Bölüm adı: "Anlaşma"
Yorum istiyoreeeeeeeeeeeem
"Yakında yedek askerler cepheye gideceklermiş." Sarah'ın iki saat önce söylediği cümle hala aklımdan çıkmıyordu. Her şey nasıl bu kadar hızlı gelişebilirdi? Bu gidişle ordumuzun zafer kazanma ihtimali çok düşüktü. Yeniden ordu toplanmalıydı ve orduya liderlik eden iyi bir komutan seçilmeliydi. Ama nasıl? Kral kendisi bile savaş alanını ziyaret ettikten sonra saraya morali bozuk dönmüştü. Bütün bunlar beni korkutuyordu, hem de çok korkutuyordu. Böyle devam ederse, düşman ordusu buralara kadar gelebilirdi, halk kötü duruma düşebilirdi.
Bahçede Nancy'yi aramaya devam ediyor, bir yandan onu bulup rahatsız etmek istemiyordum. O da Sarah'ın söylediklerini duymuştu. Muhtemelen Ronald için endişeleniyor, bir köşede oturup ağlıyordu... Keşke onunla en başından arkadaş olmasaydım, o zaman benim için çok kolay olurdu. Ronald'la pek alakam olmasa ve Valeria'nın kurguda yaşadıkları yüzünden kendisini sevemesem de onun hemen geri dönmesi için dua eder olmuştum. "Nancy!" dedim, sırayla dizilen ağaçların arasından açıklık alana çıkarken. Burayı ilk defa görüyordum, belki de Nancy burayı çoktan keşfetmişti.
"Bu alana girişin yasaklı olduğunu bilmiyor musun? Bu ne cesaret." Bir bu eksikti! Terris'in sinir bozucu sesini duyunca ona bakma zahmetine bile girmeden gideceğim yeri düşünüp parmağımı şıklattım. Şıklattım ama... "Bu alanda büyü işe yarar mı sanıyorsun? Prenslerin yıkanma alanındasın." Yaklaşan seslerini duyup hemen toparlandım ve geldiğim yolla buradan çıkmak için koşmaya başladım. O da hızlı adımlarla bana yetişip kolumdan tutmuş, beni durdurmuştu. "Hadi ama... Beni dikizlemeye geldiysen buna izin verebilirim. Nişanlının ruhu bile duymaz, aramızda kalacak."
Alçak herif! Benim nasıl biri olduğumu zannediyordu? Neden nişanlıma bu kadar takmıştı? Prensleri yıkanma alanının herkesin kolayca gelebileceği yerde yapılması ayrı garipti. Sıkmaya devam ettiği kolumu çekiştirip ondan kurtulmaya çalıştım ama nafile. Bu sefer arkamı dönüp tiksinircesine yüzüne baktım. "Arkadaşımı ararken farkında olmadan geldim, sizi dikizlemeye değil." Hala kolumu çekiştirmeye devam ediyordum ama öyle sıkı tutmuştu ki yine başaramamıştım.
"Bu yalana inanacağımı düşünmedin herhalde." Yüzünde her zamanki sinir bozucu o alaylı gülümseme vardı ve bu onun yüzüne vurma isteğimi her geçen saniye daha da artırıyordu. Buna rağmen onun prens olduğunu göz önünde bulundurup sakin kalmaya çalışmak zorundaydım. "Benden ne istiyorsunuz, prensim?" dedim, kibar görünmeye çalışarak. Benden ne istediğini anlasam ona göre davranacaktım da...
"Senden ne istiyorum..." Düşünüyormuş gibi yaptı ve 'hmm' diye bir ses çıkardı. "Sanırım Kral'ın yemeğine zehri koymanı ve onu öldürmeni istiyorum." Duyduğum şeyin etkisiyle birkaç saniye tepkisiz kaldıktan sonra istemsizce kahkaha atıp sonra kabalık olmasın diye elimle ağzımı kapattım. "Öl diyorsunuz yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leydi yaşamak istiyor
Historical Fiction"Alın kellesini!" O an son defa yaşamak için bir şeyler yapmaya çalıştım ama ne gücümün, ne de sebebimin olduğunu farkedince kafamı eğip çaresizce bekledim. Ölmek istemiyordum, kesinlikle ölmek istemiyordum...Kendimi bu konuda teselli etmeye çalışsa...