Bölüm adı: "Anneciğim!"
(Medyayı dinleyip Max ve Valeria'yı düşünerek duygulanıyorum. Bölüm düzenlenmedi, bu seferlik görmezden gelin ama atasım var.)
5 YIL SONRA
"Çok çok uzak bir ülkede, gününü kitap okumakla geçiren çok güzel bir prenses yaşarmış. Bu prensesin hayatı kendisine o kadar sıkıcı geliyormuş ki hep kitapların içinde olmayı dilemiş, her gün bunu hayal etmiş. Hatta bazen okuduğu karakterlerin yerinde kendisini düşünür, kitaptaki zor durumlarda ne yapabileceğini sorgulardı. İşte o prenses bir gün uyandığında gözünü okuduğu kitaplardan tanıdığı bir leydinin yatağında açmış, hem de çok kötü bir leydinin yatağında...
Her kes bu leydinin acımasız, kötü kalpli biri olduğunu düşünüp onun arkasından konuşur, onunla alay edermiş ama o buna rağmen çok güçlü kalmayı başarırmış. Çünkü onu kendisinden iyi tanıyan başka biri olamazdı, o kötü biri olmadığını, sadece insanların uydurduklarını biliyordu. Onun başına gelen belaların haddi hesabı yokmuş. Günlerin bir günü kendisine arkadaş bulan leydi onun yaş günü balosuna davet edilir ve bu baloda dinlenmek için bahçeye çıktığında çok kötü biriyle karşılaşır. Okuduğu kitapta bu adam çok acımasızmış ve onun arkadaşına aşıkmış. O yüzden leydi onların aşkına engel olmaya çalışır ve bu adamdan ölesiye nefret eder. Fakat zaman geçtikçe ona bağlanacağından, kötü adamınsa onu kendi canını verecek kadar çok seveceğinden habersizdir. İkisi ayrıyken ya da birlikteyken çok zorluklar atlattıktan sonra bir birlerine ısınmış ve sevmeye başlamıştılar.
Bir gün savaş başladığında leydi ve kötü adam da savaşa katılır, orada da tesadüfen karşılaşırlar. Savaş alanında ölüme terkedildiklerinden çok zor dönemler atlatırlar ve bu dönemde aralarından sadece tek bir kişi sağ çıkar. Kötü adamın kendisi için canını verdiği o leydi. Eskiden tek istediği hayatta kalmak olmasına rağmen o günden sonra çok yakında ölecekse bile her gününü mutlu yaşamayı diliyor. Hem sevdiği adam kollarında can verirken de ona hayatından ödünç verdiği her günü mutlu yaşamasını istemişti.
O yüzden neymiş? Mutluluğumuzu bir kişiye bağlayıp geçmişimizde takılı kalmamalıymışız. Hayat mutlu olmak için gün bekleyecek kadar uzun değil, her gün kendimizi mutlu edecek şeyler bulabiliriz. Mesela, çiçekler ve otlar, kitaplar ve yapmayı sevdiğimiz şeyler bizleri mutlu eder. O leydi de hayatının kalanına mutlu olma umuduyla devam eder ve bu hikaye burada biter..." Konuşmamı bitirdikten karşımda oturup kurabiye yiyerek beni merakla dinleyen ikizlere bakıp gülümsedim. Eren ve Lisa'nın kafası karışmış gibi görünüyordu, bir şey yerken konuşmamaları konusunda defalarca kez uyardığım içi kurabiyeleri hızla bitirip sonra beni sorulara boğmaya başlamıştılar bile.
İlk soru güneşi kıskandıracak kadar sarı ve parıltılı olan saçlara sahip olan, bana benzediği söylenen Lisa'dan gelmişti. "Anne, sen bu kadar masalı nasıl ezberledin?" Keşke masal olsaydı diye düşünmeden edemedim, her ne ladar içimde bir buruklul hissetsem de gülümsemeye devam ederek cevap vermek için dudaklarımı araladım. Fakat bu sefer de Eren bir soru sormuştu. "Anne, neden o adama kötü adam demişler?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leydi yaşamak istiyor
Historical Fiction"Alın kellesini!" O an son defa yaşamak için bir şeyler yapmaya çalıştım ama ne gücümün, ne de sebebimin olduğunu farkedince kafamı eğip çaresizce bekledim. Ölmek istemiyordum, kesinlikle ölmek istemiyordum...Kendimi bu konuda teselli etmeye çalışsa...