Mavi gözlü düşünün, diğer bölümlerde saç veya göz rengini farklı belirtmişsem kusura bakmayıverin...
Bölüm adı: "Ronald Rogers"
"Valeria Ernest, majesteleri odasına gelmenizi emretti." Nancy ve Sarah aynı anda dönüp korku dolu gözlerle bana bakınca onları rahatlatmak için sorun etmemelerini, iyi olacağımı söylemiştim. Pek inanmasalar ve hatta Sarah elbisemi çekiştirip geri oturmamı sağlasa da onlara beni çağıran kişinin basit birisi değil, kral olduğunu hatırlatmış ve yeniden kalkıp, gelen muhafızı takip etmiştim.
Sabah olduğu için etrafta gürültü vardı. Çalışanlar ve çocuklar sarayın koridorlarında koşuşturuyor, bu yüzden saray çok canlı görünüyordu. Havalar henüz ısınmadığından dışarıda fazla insan yoktu, içerisiyse insan kaynıyordu. Hiçbirini tanımasam da hepsinin soylu olduğu giydikleri elbiselerden ve pahalı takılardan belli oluyordu, düşündüğümün aksine Kraliyet Sarayı'nda sadece Kral ve ailesi yaşamıyordu. Bu beni hayal kırıklığına uğratmamış, bunun aksine insanların fazla olduğu ve gülen çocukların ortalıkta koşuşturduğu bir yere geldiğimden memnun olmuştum. Hava soğusa da kar ya da yağmur yağmıyordu, hafif rüzgar vardı sadece.
"Buyrun, leydim." Kral'ın yatak odasına neden geldiğimiz hakkında en ufak bilgim yoktu, muhafızlar kapıyı açınca zaten cevap vermeyecekleri için onlara bir şey sormayıp içeriye geçtim. Geçen günlerde neredeyse canımı alacak olan adam, şimdi pijama olduğunu düşündüğüm kıyafetlerle oturmuş yüzünde samimi bir gülümsemeyle beni bekliyordu. Eğildim ve parmaklarımla eteğimi iki yandan tutup hafifçe kaldırarak kralı selamladım. "Günaydın, majesteleri. Huzurunuzda olmak benim için bir şereftir."
Duruşumu düzeltip ellerimi bir birine kenetleyerek ayakta beklemeye başladım. Kral halinden memnun görünüyordu, onunla o günkünün aksine saygıyla konuşmam onu tatmin etmişti. "Otur." Eliyle önünde duran koltuğu gösterince gidip hemen oraya oturdum. Aslında onun karşısında öylece oturmam kurallara aykırıydı, ama ona oturmam doğru olmaz da diyemezdim, çünkü bunu bana emreden Kral Richard'dı, sıradan bir soylu değil.
"Seni buraya konuşmak için çağırdım." Konuşmak? Tamam, demek o gün söylediğim şeye cidden takılmış, ne kadar da güzel. Birinin kendisini öldürmeye çalışıyor olması düşüncesi onu çok korkutmuş olmalıydı. İyi ki, o gün söylediklerim yaşamak için attığım bir yalandan ibaret değilmiş, yoksa bunun yüzünden hapsedilme ihtimalim vardı. 'Kraliyet ailesine yalan' falan filan.
"Öncelikle bana sadakatini sunduğun için seni ödüllendirmem gerektiğini düşündüm ve senin için küçük bir arazi ve köşk ayırttım." Ben başka bir şeyler söylemesini beklerken teşekkür etmemi bekliyormuş gibi öylece durmuş beni izliyordu. Kral olmak böyle bir şey olsa gerek, herkesten her kelimen için teşekkür beklemek gibi... "Teşekkür ederim, majesteleri. Minnetdarım." Bana acı dolu bir gün yaşattığınız ve Maximo yetişmese çoktan kafamı kesmiş olduğunuz için ayrı teşekkür ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leydi yaşamak istiyor
Ficción histórica"Alın kellesini!" O an son defa yaşamak için bir şeyler yapmaya çalıştım ama ne gücümün, ne de sebebimin olduğunu farkedince kafamı eğip çaresizce bekledim. Ölmek istemiyordum, kesinlikle ölmek istemiyordum...Kendimi bu konuda teselli etmeye çalışsa...