Düzenlenmiştir.❤️
Yanağımdan süzülen yaşla gülümsedim. Bu yaşın sahibi gözlerim değil gökyüzüydü. Yağmurlu havaları oldum olası çok sevmiştim. Herkese hüznü ve kasveti çağrıştıran sonbahar benim kendimi en çok ait hissettiğim mevsimdi. Güzün sakinliği içime adeta huzur serpiyordu. Kulaklığımı takmış ve bu mevsimle adeta bütünleşmiş Teoman'ın şarkılarını dinleye dinleye yürüyordum. Sonunda döneceğim yer belli olsa bile nereye gideceğimi bilmeden öylece yürümek rafine zevklerim arasındaydı. Kafamı kaldırıp sesli bir nefes verdim ve düşünce bulutumu serbest bıraktım.
İyi değildim yalana gerek yoktu ancak kötü de değildim. Öldürmeyen her darbenin insana güç verdiğine inandığım için Onur'dan yediğim kazık beni yıkamamış aksine daha da katılaştırmıştı. İlk fırsatta numaramı değiştirip bana telefonla tekrar ulaşmasını olanaksız hale getirmiştim.
Evime gelirse de kesinlikle kovacaktım ki... Hayalperest olmaya gerek yok zaten korkağın teki olduğundan böyle bir şey yapamazdı. Yeniden sesli bir nefes verdim sıkıntıyla. İçime sığdıramadıklarım sanki sağır ve dilsiz bir cellat gibi boğuyordu beni amansızca. Ben yine de bastırmaya devam ediyordum ve ne zaman patlayacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Sakin adımlarla evin yolunu tuttuğumda yağmur iyice şiddetlenmişti. Elimi tokama götürüp saçlarımı özgürlüklerine kavuşturdum ve sırılsıklam halde bahçeye girip pervasız bir tavırla gülümsedim. Bir anda omzuma dokunan elle arkamı döndüm ve Ozan'ı gördüm. Kulaklıklarımı çıkarıp soru soran bakışlarımla karşılık verdim. O bir şey söylemeden telefonumun ekranından saate baktım. Saat 22:55'ti. Bazı gecelerin neden bu kadar uzun olduğunu asla anlamayacaktım.
Bakışlarımı yeniden bana garip garip bakan Ozan'a çevirdim. "Kızım seni deli mi dürttü?" diye şaşkınca çıkışına gülümsedim. "Niye?" Kaşları çatıldı. "Soğuk değil mi hava? Hasta olacaksın." Güldüm "Yoo sıcak." diyen dayıyı taklit ettim. Esprimi anlamış olacak ki gülüp elini samimiyetle omzuma koydu. "Gel sana kahve ısmarlayayım." Omuz silktim. "Teşekkürler ama eve gitmek istiyorum." Sinsice sırıttı. "Seni evime mi davet etmem gerekiyor bu durumda?" Güldüm alayla. "Hayır, kendi evime gidiyorum bu durumda." Ozan herhangi bir cevap vermeyince eve girmek için binaya yürüdüm. "Senin evinde de içebiliriz istersen." diyerek yanımda bitti.
"Gece gece neden kahve peki?" dedim huysuzlukla. "Sıcak şarap mı içelim?" Yavşaklık moduna girmişti bu yine. "Çay var içersen..." diyerek güldüm. "Sonra da seni mi... Seveceğim?" Tek kaşımı kaldırınca gereksiz esprisini açıklama gereği duydu. "Hani var ya bir söz. Çay ver içersen, ben var seversen diye." Samimiyetsiz bir gülümsemeyle karşılık verdim.
Onur gideli üç hafta olmuştu ve bu süreçte beni toparlayan tek kişi Ozan olmuştu. Bunu sorgulamaya veya üzerine düşünmeye çok da ihtiyaç duymamıştım. Şakayla karışık didişmelerimiz ve flörtöz tavrı komikti sadece, ötesi yoktu. Öfkem ve kırgınlığım hala aynıydı ancak benim aptal kalbim hala Onur'u aşabilmiş değildi.
Ozan daha fazla ısrar etmedi ve sessizce yolumdan çekildi. "O Onur denen herif gerçekten hak etmiyor bu kadar üzülmeni Melis ama keyfin bilir." Yutkundum. "İyi geceler Ozan." dediğimde sesimin fısıltılı çıkmaması için çok dirensem de başarısız olmuştum. Sessizce evime girdim ve ışıkları açtım. Başkalarını haklı çıkardığı için bile hep kırgın kalabilirdim ona.
İçimden okkalı bir küfür savurup kendime bir kadeh şarap doldurdum ve ıslak kıyafetlerimden hızlıca kurtularak iç çamaşırlarımla kendimi koltuğa bıraktım. Soğuktu ama soğuk insanı dinç tutuyordu sonuçta. Şarabımdan ilk yudumumu alıp arkama yaslandım ve kadehler birbirini kovalarken gece yerini sabaha bıraktı.
***
Kapının çalmasıyla uyanmak şu dünyada en nefret ettiğim şey olabilirdi ve en olmayacak günlerden birinde başıma geliyordu yine. Gözlerimi açmak ölüm gibi gelse de kapıyı çalan ısrarcıydı. "Savaştayız sanki anasını satayım." diye mırıldanarak odama gittim ve üstüme bir şeyler geçirerek kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda sitenin güvenliği telaşla "Melis Hanım Ozan bey sizi soran bir beyle kavgaya tutuştu aşağıda. İnanın ayıramadım yetişin lütfen."
Beynim tam algılamasa da korkuyla kalbim göğsümde çırpınmaya başladı. Aklımdan bin türlü şey geçerken nasıl aşağı indiğimi anlamamıştım bile. Bahçeye çıktığım anda esmer uzun boylu ve yapılı bir adamın Ozanı yakasından tutmuş adeta silkelercesine sarstığını görmüştüm ve hızla onlara doğru ilerledim. "Ne oluyor burada?" diye bağırdığımda adam aniden Ozanın yakasını bırakmıştı ve çenesi gerilirken adem elması hareketlenmişti.
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Ozan öne atılarak "Romantik serseriyi evinin önüne sapık gibi not bırakırken gördüm ve arkasından geldim. Birden yakama yapışıp saldırdı bana." Kaşlarımı çattım. Burnumun sızısıyla gözlerim dolarken ne diyeceğimi bilemez halde sesimi çıkarabilmek için kendimi sıkmıştım ancak sadece adını fısıldayabildim. "Onur?"
Sakalsız olmasına rağmen yüzünün her hattı demir gibi sert görünüyordu ve sinirlendiği sıktığı çenesinden kolaylıkla anlaşılıyordu. Boynundaki damarlar patlayacak gibi şişmişti ve nefes aldıkça göğsü vahşi bir hayvanınki gibi hiddetle inip kalkıyordu. Bana dönüp çaresizliği andıran bakışlarını yüzüme dikti. Siyaha yakın oldukça koyu renkteki gözleri ona tehlikeli bir hava katıyordu.
Şaşkınlığım tüm hislerimden daha ağır geldiği için hiçbir tepki veremiyordum. Kendimi ilk kez bu kadar zayıf hissediyordum. Cümleler zihnimde at koştururken tek kelime söyleyebilecek halde değildim. Aynı şaşkın ve ağlamak üzere olduğumu ele veren nidayla tekrar sordum. "Onur, sen misin?" Tek kelime karşılık vermezken Ozan lafa girdi.
"Ta kendisi... Ancak bu kez yakalandı kusura bakmasın artık Romeo." Şaşkınlık ılık bir dalga gibi vücuduma yayılırken dudaklarım titriyordu. Bana doğru yürüyüp gözümün yaşını silmek için uzattığı parmağıyla gözlerimi silmiş ve yanağımı okşamıştı.
Dokunuşuyla içimde tarifsiz bir his bırakmıştı. "Benim, küçüğüm." Küçüğüm... O tok ve naif ses... Beynimden vurulmuş gibiydim ve gözyaşlarımın yerine sürekli yenisi ekleniyordu. Elini ittim. "Neden burdasın? Ne istiyorsun benden Onur, hayatımdan çıkıyorsun seni kafamdan atmaya çalışıyorum sonra yine geliyorsun! Ne istiyorsun?" Sesim ağlamaklı da çıksa bağırmıştım sonlara doğru ve tek kelime etmemişti.
Gözyaşımı sildim ve derin bir nefes almaya çalıştım. "Git Onur. Artık gelmenin bir anlamı yok. Yeniden ve son kez git, nasıl olsa bir gün adın bile aklımdan silinecek." Bana bir şey söylemek ister gibi bakıp tek kelime konuşmuyordu ancak kömür gibi gözlerinden öfke ve kırgınlık parıltıları okunuyordu. "Melis... Bildiğin gibi değil izin ver anlatayım." dediğinde yutkundum. "Bilmek istemiyorum Onur. Git artık." Bileğimi nazikçe kavradı ve elimi iki eliyle adeta yalvarır gibi tuttu.
Onda bir şey vardı, dokunduğu yerim sanki alev alıyordu. "Sadece birkaç dakika zaman ver başbaşa konuşalım." yutkundum tekrar. Elimi ellerinin arasından çektim. "Ben senin esip gürleyip çekip gittiğinde her dönüşünde aynı kalacak aptal stres topun değilim Onur! İnsanlar hata yapar; af diler, affedilir, ders çıkarır ve o hatayı tekrarlamaz. Ben sana aynı hatayı yine yapman için bir fırsat daha vermeyeceğim. Şimdi git, bir daha da sakın gelme."
Yakışıklı yüzü hayal kırıklığıyla gölgelenirken bakışlarını yere indirdi. "Peki küçüğüm, gelmem. Ama emin ol ne olursa olsun sana kendimi açıklamanın bir yolunu bulacağım." Ben cevap veremeden araya Ozan girdi. "Yetti palavraların birader hadi ikile." Onur katılaşan ve ürkütücü bir hal alan yüzünü Ozan'a çevirip üstüne yürüdü ve tek eliyle yakasından tutup kendine çekti. "Beni dinle çakal, meydan boşken sefasını sür kurtlar sofrasının, bir daha bu kadar şanslı olmayacaksın." Ozan tereddütle Onur'a bakarken Onur onu iterek bana son bir bakış atıp bahçenin çıkışına ilerledi.
Karmakarışık duygularımla başbaşa kaldığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Gururum hislerimi yine yenmişti ama kalbim beni içten içe yiyip bitiriyordu. Gözyaşımı sildim. Ondan nefret etmem için bir sebep daha: Ondan nefret ediyordum, beni onu gördüğüm yerde öpmek yerine ona git demek zorunda bıraktığı için.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanla Dans +18
Teen FictionHer şeyi başlatan bir mesaj ve sonrasında gelişen olaylar zinciri... Hayat, karşılaşmaması gerekenlerin yollarını kesiştirdi. Siyah ve beyaz birbirine karıştı. Şeytan valse başladı ve tutku kalbe bulaştı. Ancak... Bu dansın kimsenin tahmin edemey...