"53"

637 37 15
                                    

Düzenlenmiştir❤️

Bazı anlar vardır, izahı da telafisi de yoktur. Sadece yaşanır. Zaman dursun istersiniz o an çünkü biliyorsunuzdur yolun sonunda olduğunuzu, ölmek üzere olduğunu anlayan ve sükunetle düşüncelere dalan bir hasta çaresizliği siner üstünüze. Omuzlarınız düşer, tüm düşünceleriniz zihninizi aynı anda kemirirken bir tanesini bile enine boyuna düşünecek mecal bulamazsınız.

İşte o anlardan biriydi bu da. Sessizlik odaya bir sis bombası gibi düşmüş, kimse tek kelime etmiyordu. "Onur." diyerek bu ölümcül sessizliği bozdu Aysun Hanım. "Onur ben-" "Sus." Bağırmıyordu, sesinde ne bir öfke ne de üzüntü kırıntısı vardı. Hiçbir duygu barındırmıyordu hatta. "Susun artık." Babama doğru birkaç adım attı. "Bu ikimizin oyunu sanmıştım. Ben sadece piyonmuşum. Sen kazandın Kenan, en adi hamleleri sen yaptın ve sen kazandın. Yeter artık, rahat bırakın beni."

Dışarı çıkmak için yürüdüğünde bu ürkütücü sakinliği içime korku serpiyordu. Gözyaşlarımı silip arkasından gittim. Onlara döndüm ve içimden geleni olduğu gibi söyledim. "Allah belanızı versin. İğreniyorum sizden." İkisi de tek kelime etmeden çıktım ve Onur'un arkasından koştum.
"Onur bekle." Arabaya bindi ve beni bekledi. Ben de bindiğimde kemerimi bile bağlamamı beklemeden çalıştırıp hızla ordan ayrıldı. Hava kararmak üzereydi.

Bu yol hep ıssız olurdu, Onur ilk kez bu kadar hızlı kullandığı için yolun tenha olması bile içimi rahatlatmıyordu.
"Onur yavaşla lütfen." Kalbimin ritmi hızlanırken "Onur lütfen yavaş." dedim.
Tek kelime etmiyordu ve bu bağırıp çağırmasından daha korkunçtu.

"Sevgilim." diyerek elini tuttum. "Lütfen, korkuyorum." "Melis sus ne olur. Kafamın içindeki sesler beni öldürüyor. Sadece sus." Eve dönüş yolundan gitmediğimiz için "Nereye gidiyoruz?" dedim. Tek kelime konuşmayınca yutkundum ve sakinleşmeye çalıştım. Trafiğe karışınca biraz olsun yavaşlamıştı.

Yaklaşık bir saat sonra mezarlığın önüne geldiğimizde durdu. Arabadan inince arkasından ben de indim. Hızlı adımlarla ilerlese de ben küçük adımlarla takip ediyordum onu. Birkaç dakika yürüdükten sonra Mehmet Çağlayan yazan mezarın önünde durdu. Birkaç adım ilerledi ve mezarın yanına geldi. Onur babasına sığınmıştı.

Birkaç dakika sonra fısıltıyla karışık mırıldanmalar dışında ilk kez anlaşılır bir cümle kurmuştu. "Sen beni neyle bırakıp gittin baba? Bilseydin bunlarla uğraşacağımı yine gider miydin?" Tüylerim diken diken olurken göğsüm sıkışıyordu.

Onur titreyen sesiyle "Ben her adımımı sana yakışır şekilde atmaya gayret ettim. Sensiz her bir yılda üstümdeki sorumluluklarla on yaş aldım sanki baba. Şimdi yaşım 30 bile değil ama asırlık bir yorgunluk var üstümde. Dağıldım ben. Toparlanamıyorum..." Gözyaşlarına boğulurken ben de sessizce ağlıyordum. Onları başbaşa bırakmak daha doğru olurdu ama Onur'un hali beni çok korkutuyordu.

İç çekti ve "Adını baban koydu, dedikleri günden beri ben adımın hakkını vererek yaşamaya çalışıyorum baba. Artık bu ismin hakkını da veremiyorum. Onurum kalmadı. Ben bu utançla nasıl yaşarım bilmiyorum." dedi. Her cümlesi kalbime kamçı gibi inse de elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Baba sen bize ne yaptın? Kimlere ömür adadın? Sen ne yaptın baba? Kimlere güvendin? Kimlerin içine attın beni?"

Sessizce ağlarken "Bilseydin nasıl dayanırdın..." diyerek daha fazla ayakta kalamayıp beyaz mermerin kenarına oturdu. Alnını mezar taşına yaslayıp derin nefesler alıyordu.

"Sen bunları hak etmedin." sesindeki acizlik kalbimi parçalarken arkasında durduğum ağacın dibine çökerek kafamı geriye yasladım. "Hak etmedin baba. Hak etmedik." Yutkundu ve elini üstü çiçeklerle dolu mezarın toprağına götürdü. Mesarın sık sık ziyaret edildiği çok belliydi.

Şeytanla Dans +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin