"30"

2.2K 62 0
                                    

Düzenlenmiştir❤️

Melis Akasyalı

Çok yoğun geçen birkaç günün sonunda nihayet taşınma sürecim tamamen bitmişti ve Onur'un yanına yerleşmiştim. Ordan ayrılırken hiç kimseye veda etmeyişim epey manidar olmuştu ama kapısını çalıp vedalaşmaya değer de kimse yoktu zaten.

Onur'un evi bahçeli ve müstakil olduğu için komşular civardaki evlerdeydi, haliyle de kimseyle bir sohbet muhabbet tanışma faslı olmamıştı. Açıkçası misafir sevmeyen biri olduğum için de bu durumdan şikayetçi değildim.

Yoğunluktan birbirimizle fazla zaman geçirememiştik dip dibe olmamıza rağmen. İşe gidiyordu, o işteyken ben eşyalarımı yerleştiriyordum, yeni bir kitaplık almıştık kitaplarım ve kişisel dekor eşyalarım için, kıyafetlerimi koymam için büyük bit gardırop ve çalışma masası ayarlamıştık.

Misafir odasını benim giyinme ve çalışma odama çevirmiştik. Onur eşyaların yerlerini değiştirmemden hiç şikayetçi değildi. Hatta bitkileri tek bir yerden toplayıp evin farklı bölgelerine dağıtmış, yeni bitkiler de almıştık. Öyle veya böyle nihayet yerleşmiştim. Bundan sonra önemli olan birbirimizle bir düzen oturtmaktı.

Ben televizyonun karşısında düşüncelere dalıp gitmişken Onur arkamdan yaklaşıp yanağıma bir öpücük bıraktığında geldiğini yeni fark etmiştim. Zoom toplantısı olduğu için rahatsız etmiyordum kaç saattir. "Bitti mi?" "Bitti nihayet." Saatlerce Fransızca konuşmuştu ve hiçbir şey anlamadığım için önce ayran budalası gibi aksanını dinlemiş sonra sıkılıp televizyon izlemiştim.

"Sen derin derin ne düşünüyordun?" "Seni." dedim alayla. "Yanağımdan makas alarak kucağında bilgisayarla yanıma oturup yayıldı. "Boynum ağrıyor artık, hiç sevmiyorum şu online görüşmeleri." "Sana masaj yaparım ama sen de bana yapacaksın." "Neden pazarlık ediyorsun küçük?" "Masajı çok severim." "Sen yapmasan da ben sana yaparım o zaman." "O kadar vicdansız değilim." diyerek yan dönmesini istedim ve boynuyla omuzlarına masaj yapmaya başladım.

Ben masaj yaparken o flashındaki gereksiz dosyaları siliyordu. Fark ettiğim klasörün ismi berduşlar olduğu için merak edip "O ne?" dedim. "Ne ne?" diyerek sayfayı kapatmaya çalıştığında tabiri caiz sırtına çıkarak "Kapatma." demiştim.

"Ya boşver ne yapacaksın ben çok yorgunum uyuyalım artık." dediğinde iyice kurt düştü içime. İçimden bir ses zamparalıklarını göreceğimi ve göstermek istemiyorsa ısrar etmememi söylese de kulak asmayıp "Açsana bakalım." dedim. Onur renkten renge girerken ben yanına oturmuş bilgisayarı kendi kucağıma almıştım. Klasöre girdim ve bir video açtım.

Videoda zil zurna sarhoş, bir düğün sonunda bağıra çağıra Ankara havası oynayan Onur'la Mete'ye şok içinde bakarken videoyu çeken kişi kahkahalar atarak "Bi de seviyom dedi" söylemeye başladığında daha fazla dayanamayarak kahkaha atmaya başladım.

Onur tek kelime etmezken benim kahkahalarım evi çınlatıyordu. "Bu neeee?" diyerek karnımı tutarak gülmeye başladım. "Saatlerdir Fransızca toplantı yapan adamın içinde Ankaralı Namık yatıyormuş." Krizlere girerek gülüyordum ve Onur hala tek kelime etmiyordu.

Başka bir video daha açtım ve bir kına gecesinde Onur, Barış ve Mete, Umut'u kucaklarında havaya atıp tutuyorlardı. Umut da onlara göre epey zayıf kaldığı için top gibi sekiyordu kucaklarında. "Hasiktir kafam dönüyor." "Lan bırakın Allahsızlar kusucam şimdi." diye bağırıyordu ama hepsi o kadar sarhoştu ki kimse kimseyi anlamıyordu.

Bir video daha açacakken Onur keyfime mani olup ekranı kapattı. "Lütfen yeter." İki üç dakika daha kahkahalarla gülüp artık karnıma ağrılar girmiş nefes nefese kalmış halde ona baktığımda hafif sinirli duruyordu. "Özür dilerim ama seni hiç böyle hayal etmemiştim. Edemezdim de." Soluklanarak biraz ciddileşmeye çalıştım. "Evet, nedir bu hallerin?"

"Babamın vefat ettiği yıldı. Güzel sanatları bırakıp inşaat mühendisliği okumaya başladığım için yaşım 24 olmuştu daha ne mezun olmuştum ne askerlik yapmıştım. Üniversiteyi İzmirde okuyordum. Ayrı eve çıkmıştım, her şey tasasızdı babam iflas edene kadar. Zaten iflas ettikten kısa bir zaman sonra vefat etti. Ne var ne yoksa borçlara gitmişti, sıfırdık anlayacağın. Başta annem çalışıyordu ama erkeklik gururu işte. 21-22 yaşlarında gencim bana annem çalışıp bakacaksa açlıktan öleyim daha iyi diyordum. Zaten psikolojim de çok normal değildi."

Devam etmesi için yüzüne baktığımda yurkundu. "Sonra o yaz annem beni Ankaraya gönderdi. Babaannemlerde kalırım, kafam dağılır diye. İzmirden biraz uzaklaşmaya ihtiyacım vardı ama paraya da ihtiyacım vardı. Babam babandan yardım almamı istemişti vefat etmeden önce ama benim babana çaresiz kalana kadar gitmeye niyetim yoktu. Öyle de oldu." Sesli bir nefes verdi.

"O yaz o yaşıma kadar hayatımda çalışmadığım kadar çok çalıştım. Gündüzleri garsonluk yapıyordum yarı zamanlı, geceleri de bir organizasyon şirketinde çalışıyordum. Düğün, kına, nişan vs. Ben ses sistemiyle ilgileniyordum. Mete'yle Barış garsondu, Umut da konuşkan diye girişte misafirleri karşılıyordu. Ben öğrenciydim. Barış yüksek lisans yaptığı için para lazımdı. Meteyle Umut da yeni yeni bu işe atıldıkları için sıfırdan başlatmışlardı."

Gülümsedi. "Gündüzleri işten dönünce uyuyordum, gece iş var diye. Gece de çalışıyordum. Düğün falan oldu mu nerdeyse sabaha kadar ayaktaydım. Hemen her düğünün sonunda erkek erkeğe içip kafayı buluyorduk. Baya bir dağıtıp eve öyle dönüyorduk. Sabaha yakın saatlerde eve geldiğim, geldikten sonra bir duş alıp uyuduğum, uyanınca da garsonluğa gittiğim için günlerim öyle hızlı ve doluydu ki işle uyku haricinde kafa yorduğum bir şey yoktu."

Elini tutarak devam etmesini bekledim. "Üç dört ay kadar çalıştım, para biriktirdim. Sonra İzmir'e döndüm. Bizimkilerle irtibatı bir daha kesmedim. Okul açıldı, vaktim yoktu çalışacak. Mühendislik fakültesi son sınıftım, tabiri caiz köpek gibi çalışıyordum. Paraya sıkışmıştım. Annemle bazı sebeplerden dolayı artık görüşmüyordum ve tamamen köşeye sıkıştığım için babana gittim." Durakladı ve soluklandı. "Kısacası, çalıştığım, her boş zamanımda uyuduğum ve içip içip dağıttığım bir zamandan kalma bu videolar. Hayatımın hem en yorucu hem de en pervasız zamanlarıydı."

"Bazen atlattığın onca şeyi düşünüyorum ve sana hayranlık duyuyorum Onur." "Bırak şimdi onu bunu da sen bana neden sürekli adımla hitap ediyorsun?" "Ne diyeyim Mahmut mu diyeyim?" diyerek kıkırdadım. "Kızım kuzey kutbunda mıyız bu ne soğuk espri ya." diyerek isyan etti. Omuz silktim. "İçinden ne geliyorsa öyle hitap et tabii de insan sevdiğinden güzel şeyler duyunca da modu değişiyor hani." dedi gülerek. Onu kendime çekip dudağını öptüm.

"Ben hislerimi belli etmekte epey zorlanıyorum ama bunu da hallederiz buzlarımı çözersin sen inanıyorum sana." Gülerek saçımı karıştırdı. "Sen bi bana yaklaşsana, bir şey deneyeceğim." "Ne?" "Yaklaş yaklaş." Haylaz bir gülümseyle bana baktığında sırıtarak bilgisayarı kenara bıraktım ve yerimden kalkıp dizine oturdum. "Yaklaştım." Saçlarımdan öptü, "Bir sıcaklık seziyor musun?" Muzip bir gülümsemeyle "Yani hafiften bir ateş basıyor gibi ama bilemedim." dedim. "Tam olarak nereden geliyor?" Yutkundum. Gel de söyle şimdi.

Elini tutup bacağımın üstüne götürdüm ve elimi elinin üstüne bastırdım. "Buralarda bir yerde olacak herhalde." Günlerdir telaştan birbirimizi tamamen ertelemiştik ve çok özlemiştik. Aklıma birkaç gün sonra Paris'e gideceği ve iki hafta ayrı kalacağımız gelince biraz tadım kaçsa da belli etmemeye çalıştım. "Özledin mi bebeğim?" Başımı salladığımda elini yanağıma koydu. "Duysam daha güzel olacak." Yutkunarak ve biraz da zorlanarak "Özledim." dedim.

"Benim kadar özlemiş olamazsın." Yanağımı okşadı. "Sana yakınken, kokun burnumdayken, nefesini hissedebiliyorken sana dokunamamak çok zorluyor beni. Doyamıyorum sana, mümkünmüş gibi sürekli daha da artıyor sana olan ilgim ve arzum." "Sen de spordan dönüp duşa girdiğinde ben kısa bir kalp krizi geçiriyorum." dedim gülerek. "Neden?" diyerek sırıttı itirafıma. Sebebini çok iyi biliyordu ama benden laf almak için şekilden şekile giriyordu. Sırıtarak yanağını öptüm. "Yap şovunu Çağlayan."
...

Şeytanla Dans +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin