"20"

6.4K 146 19
                                    

Düzenlenmiştir❤️

***

İnsan hücrelerine kadar karmakarışık bir canlıdır. Kimisinin cümleleri karışık, kimisinin aklı karışık, kimisinin hisleri karışık nihayetinde herkes için bir karmaşa mevcut. Tüm bu cümbüşün içerisinde dahi kendiliğinden şekillenen bir canlının en net yanı ne olmalı peki?

Sanırım bu soruya verecek hiçbir cevabım yok. Çünkü ben hayatım boyunca hiçbir şey için emin olmadım. Hiçbir şeye, hiçbir yere, hiçbir ana, hiçbir insana ait hissetmedim. Hiçbir şarkıda ruhumu bulmadım. Kendimi başkasından hiç dinlemedim. Benim gibi insanlar kendilerine renk veren insanı bulana kadar hayatta hep şeffaf takılır, üstelik çarpma işlemindeki bir kadar da vasıfsızlardır.

Neyi isteyip istemediğimi kendime sorduğumda neyi istediğimi hiçbir zaman itiraf edememiştim ben kendime. Burun kıvıracağım, geri çevireceğim, istemeyeceğim bir şeylerim hep olmuştu ama bunların hiçbiri "istediğim" şeyler değildi. Neyi istemediğimi bilmek, neyi istediğime beni ulaştırır mıydı? Hiç sanmıyordum.

Dalgın dalgın düşünürken tabağındaki yemeğe çatalla işkence eden Onur'a çevirdim bakışlarımı. Sıkılmış görünüyordu. "Söyleyemediğin bir şey mi var?" Aniden sormamı beklemiyor gibi birkaç saniye afallasa da sonra normale döndü. "Hayır canım. Biraz dalgınım sadece." Tek kaşımı kaldırdım. "Yalan söyleme Onur." Çatalını ağzına götürüp dakikalardır işkence ettiği yemeğinden bir lokma aldı ve zaman kazanır gibi yavaş yavaş çiğnedi.

"Senin de benden farklı kalır yanın yok." "Düşünüyorum sadece." "Neyi?" "Babamı. Sana yaptıklarını. Bana yaptıklarını. Bunca zaman hasta gibi her şeyimi yönettiği yetmezmiş gibi her şeyimi bilmeye çalışmasını. Hala yapıp yapmadığını..." Yutkundu. "Ben de hatalıydım. Hayır diyebilirdim." Güldüm hafifçe. "Sütten çıkmış ak kaşık değilsin ama vefalı insana sadakat her şeyi yaptırır." Usulca gülümsedi. Onay veren bir gülümsemeydi bu.

Yemeğine döndüğünde aramızda yeniden bir sessizlik oluşmuştu. Dünyanın en ciddiyetsiz ortamı olması gerekirken aramızda sessizlik hakimdi. "Yanına kalmayacak bunlar değil mi Onur? Sana güvenmeyi seçtim. Koşulsuz şartsız, sorgusuz sualsiz güvendim. Kalmayacak... Değil mi?" Elini çeneme uzatıp iki parmağıyla çenemi kavradı. "Şüpheli ses tonunu severim senin. Kalmayacak, söz veriyorum. Şimdi lütfen kapat bu konuyu. Henüz zamanı değil."
Gülümsedim. Elini çekti. Havadan sudan konuşmaya başladı konu değişsin diye.

Dinlemedim. Bakışlarım dudaklarındaydı. Nasıl güzel gülüyordu şerefsiz. Ne anlatıyordu kim bilir böyle hararetli? Kaşları çatıldı. "Sen beni dinlemiyor musun?' Ayran budalası gibi ağzım açık izlersem adamı olacağı buydu tabi. "Yoo ne alakası var?" "Bilmem öyle geldi bana." "Yok öyle bir şey." Güldü. Öyle ölmem füze at...

Yemekten sonra bulaşıkları makineye dizmişti. Ben de o ara masayı silmiştim. İçeri geçip oturdum ve koca salonda gelip oturduğum koltuğu oturdu. Başını dizlerime koyduğunda sırıttım. "Vey bee kanepecilik de mi yapacaktın Casanova?" Güldü. "Yavşamadım henüz, dizlerine uzandım sadece. İstemiyorsan kalkarım." Elimi saçlarına daldırdım. "Yerin iyi, hiç bozma." Gülümsedi. "Çok güzelsin." Güldüm. "Sen de." Alayla güldü. "Sen de mi? Hadi bebeğim geliştir kendini biraz. Hem, cidden o kadar sıfat varken 'güzel' mi oldum?" Güldüm. "Evet."

Sırıttı. "Güzelin miyim gerçekten?" Kahkaha attım. "Salak ya." Hiç alınmadan güldü. Bu huyunu çok seviyordum. Birkaç dakika o dizlerimde uzanırken ben saçlarıyla oynadım ve tek kelime konuşmadık. "Her şey hala o kadar masalsı geliyor ki." Gözlerini gözlerime sabitledi. "Ben bu hissi yıllardır aşamıyorum." "Nasıl?" Doğruldu ve bana doğru yaklaştı.

Şeytanla Dans +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin