69

7.4K 280 10
                                    

(Medya bana ait bir resim)

Düşünün, yalnızsınız her şeyin başında. Kaçtığınız aile baskısı, amcanız dışında kimseniz yok. Yeni şehir, yeni başlangıç. Sonra biri hayatınıza giriyor, tüm sınırlarınızı yıkıyor. İmkansızlarınızı yok ediyor. O tek geldiğin, sıfırdan başlangıç yaptığın şehirde bir aile kuruyorsunuz.

Mert ile ben buyduk. O yalnız kalacağını düşünen asker, ben ise onu bırakmak gibi niyeti olmayan hemşire.

'Gamze! Güzelim, getirsene biraz daha isot.' diye bağıran Mert'e karşı bir of çekip isotu almaya gittim. Salona geçtiğimde gördüğüm görüntü mükemmel ötesiydi.

Babam ve Mert yerde serdikleri örtünün üzerine oturmuş çiğköfte yoğuruyorlardı. Emzirdiğim için acı yiyemiyordum fazla, babam bana az acılı çiğköfte yoğururken Mert ise...

Urfalıyam Ezelden şarkısını söyliyerek diğer, acılı çiğköfteyi yoğuruyordu. Annem kenarda marulları ayıklıyordu.

Elif huysuzlaşan Hilal'i içeride uyutmaya gitmişti, Ali kantine ayran almaya gitmişti. Sorun şu ki,

Elif Hamile olduğunu söylememişti.

'Mert sus ya azıcık, Hilal uyuyor.' dedim, omuz silki ve söylemeye başladı. Yastığı alıp ona fırlattım,

'Mert! Çocuk uyuyor içeride, eğer kanepede uyumak ve kızını 1 gün görmemek istemiyorsan sus!' dedim, gözlerini açıp bana baktı.

'Şaka?' dedi,

'Değil.' dedim, çok geçmeden Mert susmuş çiğköfteyi elinde yuvarlıyordu.. Elif yavaşça salona girip koltuğa yattı,

'Hilal'i zor uyuttum.' dedi, Mert ayağa kalktı elinde olan çiğköfte ile.

'Ya Allah.' dedi, elinde olan çiğköfteyi tavana attı, çiğköfteyi benim bembeyaz tavanıma attı. O sırada Elif'in 'Ne yaptın abi!' diye haykırışı ve çalan kapı zili ile ağlamaya başlayacaktım.

'Bebek değilsiniz ya yeter! Kızım uyuyor benim, daha 1 haftalık o. Küçücük bir şey kendinize gelin.' Diyerek sesimi yükselttim.

'Mert babasın sen ya, hadi diyelim Elif'ler yaptı anlarım. Ama o senin kızın, ne zorluklarla uyuyor bilmiyor musun?' Dedim, sesim çok çaresiz çıkmıştı. Ama yorulmuştum artık.

Kapıya yürürken gelen ağlama sesi ile yerimde tepindim. Ağlamak istiyordum, kapıyı açıp kızımın odasına gittim. Hilal yatakta çığlık çığlığa ağlıyordu, yavaşça kucağıma aldım ve yatağın üzerine oturdum.

Bağırarak ağlaması dinmiyordu, korktuğu o kadar belliydi ki gözlerini bile açmıyordu. Gözleri kapalı bağırarak ağlıyordu sadece.

Hilal'i göğüsüme yatırıp sırtını sıvazlamaya başladım. O kucağımda yavaşça susarken göz kapaklarım kapanmaya başlamıştı bile.

*Yazar*

Gamze'nin sinirle odaya gitmesi ile Ayla Hanım sinirli bi bakış ile evde olan kişilere döndü.

'Çocuk musunuz siz? Evde yenidoğan bir bebek var, ve daha yeni doğum yapmış annelik yapmaya yeni alışıyor. Ama siz çocuk gibisiniz, Mert oğlum baba olsun sen. Karına destek olman lazım ama yaptığın davranışlara bak. Bizim gelmemiz hataydı, yeni doğan bebeğin olduğu eve bu kadar kişi girilmez. Hadi herkes evine, toplayın burayı ilk.' dedi Ayla Hanım.

Herkes onu haklı bulmuştu, Mert'in içinde ise büyük bir pişmanlık vardı. Baba olmayı sindirememişti, bazen bebekleri olduğunu unutuyordu.

Herkes evden ayrılmıştı, Mert ortalığı toplayıp yavaşça yatak odasına ilerlemeye başladı. Kapıyı aralayıp başını uzattığı zaman gördüğü görüntü ile gözleri doldu.

Gamze kızını düşmemesi için sarmalamış, sanki biri onu elinden alacak gibi duruyordu. Mert yavaşça yatağın ucuna oturdu ve karısı ile kızını izledi bir süre.

'Özür dilerim, özür dilerim.' diye sayıkladı. Mert onları izlemeye devam ederken Hilal yavaşça gözlerini açtı ve babasını gördü. Yavaşça babasına gülümsedi, Mert onu görünce yavaşça kendine geldi.

Kızını yavaşça kucağına aldı. Bir eli ile kızını tutarken, diğer eli ile karısının üzerini örttü ve odadan çıktı.

Kucağında Hilal varken salonda koltuğa oturdu, Hilal ise kucağından babasına bakıyordu. Mert kısık ses ile konuşmaya başladı:

'Özür dilerim, babalık yapamıyorum bile ben. Çocuğum var ama çocuk gibi davranıyorum. Biliçsiz hareket ediyorum, özür dilerim bal kızım. İyi bir baba olmayı beceremiyorum.' Dedi Mert.

Fakat onları en başından beri dinleyen Gamze'nin farkında değildi.

Gamze yavaş adımlar ile salona girdi. Mert gözlerinden yaşlar sessizce akarken kızına odaklanmıştı, hiç birşeyi algılamıyordu.

Gamze yavaşça koltuğun arkasına geçti ve kollarını Mert'in boynuna sardı. Kafasını boynuna koydu ve boğuk bir ses ile konuştu.

'Ani çıkıştım. Hilal'in ağlaması şiddetlenince sinirlendim. Özür dilerim sevgilim.' Dedi sadece.

Mert'in odak noktası Hilal'di. Gözlerini çekmiyordu bile, en son yavaşça Hilal'i koltuğa bıraktı ve ayağa kalktı.

Gamze ne olduğunu anlamamıştı bile. Mert, Gamzenin olduğu hizaya geçerek sarıldı ona ve konuştu.

'Ben beceremiyorum bu işi, alışamadım. Varlığı o kadar garip geliyorki. İyice sorumsuz biri oldum.' Dedi ve sarılırken ayrılan kişide o oldu.

Gamze*

'Benim kafanı toplamam lazım, olmuyor. Bir yandan göreve çağırıyorlar onun için gönüllü asker arıyorum. Bir yandan Elif'in babasını araştırmam gerekiyor, ben ne yapacağımı bilmiyorum.' Dedi, tam ağzımı açıp konuşacaktım ki gelen telefon ile ikimizde sustuk.

Mert hızla telefonu açtı, alo bile demeden olduğu yerde taş kesildi. Ne olduğunu anlamamıştım, ama tek bildiğim kötü haber almış olmasıydı.

Telefonu yavaşça koltuğa bıraktı. Kızaran mavi gözleri yeniden dolmuştu.

'Dedem..' dedi sadece, tek bir kelime çıktı ağzından. Ben ne olduğunu anlamadan kollarımda hıçkırarak ağlamaya başladı.

Dejavu yaşamıştım sanki, annesinin öldüğünü öğrendiğim günde kollarımda hıçkırarak ağlamıştı, mezarlıkta da.

Bir şey diyemiyordum. Sadece ona sarılıyordum, saçlarını seviyordum. Ne desem boştu, çünkü ilişkimizde hayatımızda en önemli destekçilerden birini kaybetmiştik.

Mert, ona sahip çıkan dedesini,
Ben ise hiç görmediğim dedem saydığım adamı.

'Neden bana hücre kanseri olduğunu söylemez.' Dedi Mert.

Koltuğun yanında yere çökmüştük. Mert ağlamaya devam ediyordu. Hilal ise uyuyordu.

O an anladım, hem gülüp hem kavga edip hem ağladığınız gün her gün olabilir.

Bugün, yarın ve sonsuza kadar.

ŞEBEĞİM / Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin