özlenenler...

2.6K 125 17
                                    

Hikayeyi Hilal'in 5-6 yaşlarından alıyorum. Hepinizin en sevdiği zamanlar o idi.

Öncelikle gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum bu Güney doğu tarafında olan depremden kaynaklı. Çok zor bir zaman ve çok zor hava şartları. Elimizden gelecek tek şey yardım yapmak. Gerçekten diyecek bir şey bulamıyorum çünkü bende o acıyı yaşıyorum arkadaşım Hatay'da ve ulaşamıyorum. Allah herkese yardım etsin ve yakınlarına sabır versin. Diyecek söz bulamıyorum.

Eylül rüzgarı ile saçlarım havalanıyordu, belki soğuktu ya da sıcaktı. Pek hissetmiyordum açıkçası, üç gündür bu haldeydim. İstemsiz sabaha karşı uyanıyorum, bahçeye çıkıyorum ve ormanı izliyordum.

Kocam göreve gideli 2 ay olmuştu, ama bu üç gündür böyleydim. Aslında alışık olmam lazımdı ama bu görev farklıydı.

Mert direkt terör örgütü merkezine inecekti, dağda ya da başka yerde olmayacaktı. Merkezde olacaktı. İçim içimi yiyordu.

Nerde kalıyordu kocam, onların barındığı yerde mi ya da başka bir odada mı?

Derin bir nefes alarak ayağa kalktım ve eve girdim. Saat daha yeni yedi olmuştu, bir saat sonra Hilal uyanacak ve kreşe gidecekti. Ben ise hastaneye, işimin başına gidecektim.

Yavaş adımlarla yatak odasına çıkmaya başladım. Merdiven duvarlarında aile resimlerimiz vardı, her çıkışımda sadece onlara bakmak içinde çıkıyor olabilirdim.

Yatak odasına girdiğimde Mert'in tarafına baktım, yatakta hiç dağınıklık yoktu yani onun tarafında. Tüm gece kendi kısmımın ucunda yatıyordum daha doğrusu o olmadan uyuyamıyordum.

Ona o kadar alışmıştım ki yaklaşık 7 senedir onunlaydım, her anında. Onunla uyuyor, onunla uyanıyordum. Gülüyor, ağlıyordum. Her şeyim olmuştu o.

Dolaptan kıyafetlerimi aldıktan sonra duşa girdim. Nedensiz içimde bir huzursuzluk vardı, böyle davranmamın asıl sebebi buydu zaten.

Hızlı bir duş alıp giyinmiştim, makyaj bile yapmıyordum. Belki rimel, biraz allık.

Saçlarımı örmüştüm ve parfüm sıktıktan sonra mutfağa indim. Hilal için klasik bir kahvaltı tabağı hazırladıktan sonra filtre kahveyi demlenmesi için bıraktım.

''Günaydın annişim benim.'' diyerek içeri giren Hilal'e baktım. Saçlarındaki topuz artık topuz değildi, dağılmıştı. Şişmiş gözleri ile babasına benziyordu. 3 gündür olduğu gibi Hilal için gülen maskemi taktım ve konuşmaya başladım.

''Günaydın güzelliğim benim.'' diyerek kucağıma aldım. Artık büyümüştü ama alınıyordu yani.

''Kahvaltımızı yapıp okula gidiyoruz hemen.'' dediğimde gülerek başını salladı. Onu yemek masasına oturttuğumda banyodan tarak ve tokaları aldım. Hilal yemek yerken saçlarını topluyordum.

Ön taraflarını balıksırtı örüp at kuyruğu toplamıştım ve çok tatlı duruyordu. Kahvaltısı bittikten sonra giyinmesi için o odasına gitmişti. Ben ise mutfağı topluyordum.

''Anne! Bu elbisem bana olmuyor!'' diye bağırarak gelen Hilal'e baktım.

Elbise bacaklarında kalmış yukarı çekememişti. Çünkü 4 yaşındayken giydiği elbiseyi giymeye çalışmıştı. Şuan fazlasıyla komik duruyordu.

''Annecim bu senin küçüklük elbisen, nereden buldun sen bunu? Tabi olmaz bu sana.'' dediğimde Hilal yenilmişlikle omuzlarını düşürdü.

''Ama bu çok güzel anne ya. Bak pembe.'' dediğinde gülümsedim.

''Annecim geçende sana pembe elbise aldık, onu giysene.'' dediğimde hızlıca itiraz etmeye başladı.

''Bulsam giyerdim değil mi anneciğim? Ama yok, bulamadım.'' dediğinde güldüm.

ŞEBEĞİM / Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin