Kral Arthur çok yakışıklı bir adamdı. Karısını yemeğe götürmek için gelmişti. Kraliçe nadir güzellikte genç bir kadındı ama kral ondan daha genç, daha kıpır kıpır duruyordu. Sürekli gülümsüyor, gözleri etrafı hızlı hızlı tarıyordu. Bir an gözleri bana takıldı. Saçlarımdan, elbisemin tüllerine kadar iyice süzdü. Kraliçe, kocasının baktığı yere döndü ve beni gördü.
"Kız kardeşimin nedimesi Bayan İsabel Gomez." dedi kibarca. Adımı söylediği an bir adım öne çıktım ve eteklerimi açarak reveransa geçtim.
"Böyle güzel bir hanımefendiyi misafir ettiğimiz için çok memnun oldum. İyi misin tatlım?" dedi kral sıcacık bir gülümsemeyle.
"Teşekkür ederim majesteleri." dedim başımı eğerek. Bir adımla önüme geldi. Eliyle çenemi tutup başımı kaldırdığında yüzümün kızardığını hissettim. Gözleri çok yoğun bir yeşildi. Açık sarı kıvırcık saçları ve kirli sakallarıyla çok yakışıklı bir yüzü vardı. Gülümsediği zaman dudaklarının kenarlarında derin gamzeler oluşuyordu. Göz bebekleri bile gülümsüyordu. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. O ise hala karşımda gülümsüyordu.
"Kraliçen iyi olacak. Duyduğuma göre kötü bir şey geçmiş başından. İyi misin?" dedi şefkatle.
Gözlerimin dolduğunu biliyordum ama bir kralın karşısında ağlayamazdım. Gözlerimi yumdum ve gözyaşlarımı içime akıttım. Gözlerimi açtığımda gözlerinde bir anlığına farklı bir ışıltı gördüm. Hemen başımı eğdim.
"İyiyim majesteleri. Teşekkür ederim." dedim hızla.
"Hepimizin başına kötü şeyler gelir tatlım. Önemli olan hayata devam etmek." dedi gülerek. Odadaki herkes ona katıldı. Kraliçe de gülerek elini kocasına uzattı ve birlikte büyük salona gittik.
***
Kral ve kraliçe yemek boyunca baş başa verip konuştular. Masa çeşit çeşit yemekler, meyveler, tatlılar, pişirilmiş etlerle doldurulmuştu. Hepsi çok lezzetli gözüküyordu ama kokuları midemi bulandırmıştı. Sadece şarap içtim ve biraz meyve yedim.
Yemeğin ardından herkes dansa kalktı. Oturduğum yerden etrafta dönen çiftleri izliyordum. Birden saray centilmenlerinden genç bir adam önümde eğilip, elimi öptü.
"Hoşgeldiniz güzel bayan." dedi küçük bir kahkahayla. Bakışlarındaki tatlı muzipliği gördüğümde ben de gülümsedim.
"Teşekkür ederim."
"Dans teklifimi kabul ederek beni dünyanın en mutlu erkeği yapma lütfunda bulunur musunuz?"
"Şey, çok memnun olurdum ama kendimi dans edecek kadar iyi hissetmiyorum."
Ama cevabım onu tatmin etmemişti. Kollarımdan tutarak yavaşça beni ayağa kaldırdı ve nazikçe elini belime doladı.
"Özür dilerim ama dans etmelisiniz diye düşünüyorum." dedi ve hızla beni halkanın içine doğru döne döne sürükledi. Sinirlenmem lazımdı ama o kadar sevimli bir vurdumduymazlığı vardı ki haylaz gözlerine baktıkça güldüğümü fark ettim.
"Bu hiç centilmence değil." dedim gülerek.
"Ahh, evet ben iflah olmaz biriyim. Ama hiçbir erkeğin sizin güzelliğiniz karşısında farklı davranacağını sanmıyorum. Sarayımıza düşmüş bir yıldızla dans etmek benim için büyük bir şeref." dedi beni hızla döndürerek. Küçük bir kahkaha attım. İlk kez içimdeki hüznün azaldığını hissettim. Belki de mutlu olabilirdim.
Danstan artık yorulduğumda masama geçip oturdum fakat yakışıklı eşlikçim beni yalnız bırakmak istemiyor gibiydi. Hemen yan tarafımdaki boş sandalyeye oturdu küçük bir göz kırpmayla.
"Sarayımızı nasıl buldunuz?" dedi ipek gömleğinin bilek kısmını çekiştirerek.
"Canlı."
Birden durdu. Sesimdeki buruk tonlamayı fark etmişti. Kahverengi gözleri ciddiyetle yüzümü taradı. Bakışlarından rahatsız oldum. Başımı çevirip dans edenleri seyrederken sıkıca elimi kavradı.
"Seni anlıyorum. Ama bu travmayı ne kadar çabuk atlatırsan o kadar iyi olur senin için."
"Söylemesi kolay. O saray da burası gibi canlıydı. Şimdiyse ölülerle dolu." dedim titreyerek. Elimi daha da sıktı. Israrla gözlerime bakmaya devam etti.
"Savaştan döneli çok olmadı. Arkadaşlarımı bir bir kaybettim. Zor olduğunu biliyorum. Ama sen kafandan o anıları silmedikçe daha zor olacak. Tamam yaran çok taze, yine de kendini ona kaptırma. Yaralarını sev, onlar seni güçlü yapacak."
Uzun uzun gözlerimize baktık. Gözlerindeki ışıltının arkasında yatan acıları görebiliyordum. Ölümü, yalnızlığı görebiliyordum. Tek tek kollarında ölen arkadaşlarını, akan kanları görebiliyor, kokusunu bile duyabiliyordum.
"Bölüyor muyum?"
Hemen toparlandık. Kralı arkamızda görünce anında reveransa geçtik. Yakışıklı eşlikçimin yüzünde parlak bir gülümseme belirdi.
"Tabii ki hayır majesteleri. Sizi görmek bir onurdur." dedi kibarca eğilerek.
"Muhabbetinizi bölmeyeceksem, Bayan İsabel ile dans etmek isterim."
"Onur duyarım majesteleri." dedim şaşkınlığımı gizleyerek ve elimi krala uzattım. Sıkıca belimden kavradı ve halkanın içine doğru dans ettik.
"Ailen var mı?" diye sordu beni süzülürcesine döndürürken.
"Bir kız kardeşim var efendim."
"Eminim o da senin kadar güzeldir." dedi gülümseyerek.
"Teşekkür ederim efendim." dedim ben de gülümsemesine karşılık vererek.
"Annen, baban yaşıyor mu?"
"Sanırım efendim."
Bu cevabıma kahkaha attı. Yavaşça kendi etrafımda döndürdü beni. Sonra hızla kendine çekti. Eli belimi sıkıca kavramıştı. Gözlerimi yüzünden ayıramadım. Soluğunu yüzümde hissedebiliyordum.
"Sanırım da ne demek?"
"Efendim, ailemi uzun zamandır görmüyorum, hiç haber de alamadım kendilerinden. Çok küçük yaşta Vermel Sarayı'na verildim. Daha sonra da Kraliçe İra'nın hizmetine atandım." dedim gülümseyerek. Üç adım ileri üç adım geri dansa devam ettik. Düşünceliydi. Gözleri dans eden diğer çiftleri izliyordu.
"Beni göndermek mi istiyorsunuz efendim?" dedim beceriksizce. Anında gözlerime baktı ve hafifçe güldü.
"Hayır, sarayıma bu kadar güzel bir kadın her zaman gelmiyor. Seni bırakmaya pek niyetli değilim." dedi mırıldanır gibi. Eli belimi daha çok sıktı, iyice gövdesine bastırdı beni. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Titreyerek nefesimi verdim.
"Kraliçeni almak için donanma harekete geçti. İki hafta sonra buraya getirileceğini düşünüyorum." dedi öylesine konuşur gibi.
Rahatladım ama üzüldüğümü de fark ettim. Ben kendimce duygu çelişkileri yaşarken dans sona erdi. Kral beni bıraktığında hafifçe reverans yaptım. O da arkasını dönüp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Narrativa StoricaGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...