"Onu öldürmeliydin." diye tısladı Victoria zar zor duyulur bir sesle.
"Loren'i karşıma alacak kadar aptal mı sandın beni?"
"Kaza süsü verebilirdin aptal! Ya da işe yaramaz bir askere atabilirdin suçu."
Jose bir nebze insanlık barındırmayan, soğuk gözlerini kıstı. "Ben Loren ne derse onu yaparım."
Victoria'nın öfkeyle inleyen sesi odayı doldurdu. "Seni korkak!"
Adam bir hışımla odadan çıktı. Kapıyı sertçe çarpmayı da ihmal etmedi. Victoria masadaki vazoyu Jose'nin ahmak kafasında kırmayı öyle çok istiyordu ki! Tırnaklarını avucunun içine bastırdı. Yüzünü yatağa çevirdi. İsabel bir kütük gibi öylece yatıyordu. Sağ kolu, beyaz kalın bir sargı beziyle sarılıydı. Boynundaki yara uzun, pembe bir çizgi haline bürünmüştü. Üzerindeki leş gibi ve ucuz beyaz elbiseyi çıkarmışlar, çıplak vücudunu çarşaflara sarmışlardı. Uzun, kirli saçları yıkanmış, ıslak ve tertemiz bir şekilde yastığa yığılmıştı. Yüzü beyazdı, gözlerinin altında koyu halkalar belirmişti ve zayıflamıştı. Victoria yüzünü buruşturdu.
"Belki de seni ben öldürmeliyim."
Odaya girerken göğüslerinin arasına sakladığı küçük hançeri çıkardı. Hızla kınından çekti. Hançerin sivri ucu parlak ve çok keskindi. Tek hamle diye düşündü. Tek hamlede kalbine sapladığım gibi ölecek!
Kapının arkasından gelen tıkırtıları işitince hızla hançeri kapattı ve beceriksiz hareketlerle yatağın yanındaki komidinin çekmecesine koydu. O geliyordu. Ve onu kızdırmak istediği en son şey olurdu. Çekmeceyi kapatırken kapı açıldı ve içeriye George girdi. Benzersiz yakışıklılığı Victoria'yı yine çarpmıştı. Üzerinde ipekten, beyaz bir gömlek, altına da siyah bir pantolon giymişti. Kahverengi kıvırcık saçları o kadar şirin bir hava veriyordu ki yüzüne, genç kadın neredeyse hayranlıkla içini çekecekti. Siyah, uzun kirpiklerle bezeli erimiş çikolata rengi gözleri soğuk bir parıltıyla kaplıydı.
"Yine yaramazlık peşinde değilsin değil mi Vic?" dedi dikkatlice onu süzerken. Sesinin baştan çıkarıcı tonu Victoria'nın kendinden geçmesine neden olabilirdi.
"Tabiki hayır aşkım." dedi kollarını açarak. Sıkıca boynuna sarıldı ve onun tatlı, erkeksi kokusunu içine çekti. Anında içini derin bir hüzün kapladı. Böyle olmak zorunda değildi dedi içinden belki de milyonuncu defa. Evlenebilirlerdi, Victoria'nın gözü ondan başka bir şey görmezdi ve çok mutlu olurlardı. Bunu biliyordu. Bütün bu karmaşaya gerek kalmazdı. Arthur yine tahtında oturur, İsabel ne halt ederse onu ederdi. Eğer George onu sevseydi. Nefret dolu bakışlarını İsabel'e çevirdi. Senin yüzünden diye haykırmamak için dilini ısırdı. İsabel olmasaydı hayalini kurduğu bütün bu güzellikler gerçekleşebilirdi! Babasını ondan çaldığı gibi şimdi de George'u çalmıştı! Seni öldüreceğim diyordu beyninde yankılanan ses. Artık bana engel olmana izin vermem!
Birden George'un sıkıntıyla yüzünü taradığını fark edince çatılmış kaşlarını düzeltti ve gülümsedi. "Burada ne işin var dedim." dedi ağır ağır George, genç kadının kollarından uzaklaşırken.
"Bir bakayım dedim."
"İsabel'i mi merak ettin?" dedi hayretle kaşlarını havaya kaldırarak. Gözlerindeki alaycı pırıltılar görülebiliyordu. "Yoksa onu öldürmeye mi geldin?"
"Elimin altında bir sürü adam varken neden bu pis işi kendim yapıp, yorulayım?" dedi iğrenircesine.
"Çünkü bu senin en büyük hayalin Vic."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
HistoryczneGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...