Ertesi sabah pırıl pırıl bir güne uyandım. Nina uyanmış hatta çoktan giyinmişti bile. Boynuna doladığı parlak incilerle süslü uzun kolyesine, kulaklarındaki ışıl ışıl yanan küpelerine baktım. Eflatun rengi elbisesinin içinde ağaç dallarındaki bahar çiçeklerini andırıyordu. Saçlarını tararken aynadan bana baktı. Ayağa kalktı ve elbisesinin üst kısmını beline doğru iyice çekti. Yuvarlak göğüs kıvrımları belirginleşince tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi.
"Kahvaltıya geç kalmasan iyi edersin." dedi bana ve saçlarını savurarak odadan çıktı. İçimi çekerek yataktan kalktım. Pencereden masmavi gökyüzüne baktım. Hava güneşli ve tertemizdi. Tek bir bulut bile yoktu. Bahçedeki güllerin etrafa yaydığı kokuyu içime çektim. Bülbüllerin bestelerini dinledim. Altın bir tasın içindeki suda yansımamı izledim ve yüzümü yıkadım.
Bütün bunlardan sonra aynanın karşısına geçtim ve yavaşça saçlarımı taradım. Lila renginde, kumaşı ince, kolları ve tüllü kabarık eteği siyah dantellerle süslü bir elbise giydim.
Kral ve kraliçe kahvaltıya inmediler. Özel odalarına büyük tepsiler girdi çıktı. Bütün genç nedimeler renkli giysilerle birer açmamış bahar goncaları gibiydiler. Herkeste sebepsiz bir neşe vardı. Bense sessizce kahvaltımı yaptım ve başımı önüme eğip bahçeye yürüdüm.Hanımeli ve gül kokusu sarmıştı bahçeyi. Yakınlardaki denizin tuz kokusunu alabiliyor, dalga seslerini duyabiliyordum. Ayakkabılarımı çıkardım. Çıplak ayaklarım çiğden ıslanmış yumuşak çimenlere değer değmez bütün bedenimi bir rahatlama duygusu sardı.
Kırmızı, beyaz, sarı, pembe, mor renkte kocaman açmış güller ve yarı açmış goncalar her yerdeydi. Gül kurusu renginde bir goncaya dokundum. Yapraklarının arasına tertemiz bir su damlası saklanmıştı. Goncaya dokunduğum an bir gözyaşı gibi elime aktı damla. Yavaşça eğilip gülü koklarken arkamdan gelen bir sesle irkildim.
"Korkutmadım umarım." dedi hemen. Akşam dans ettiğim yakışıklı centilmendi. Kibarca elimi öptü ve parlak bir gülümsemeyle bana baktı. Ben de istemdışı gülümsedim.
"Biraz."
"Özür dilerim. Bu arada tanışmadık öyle değil mi?" dedi neşeyle elimi kolunun altına sıkıştırarak. Yavaşça yan yana bahçede yürümeye başladık. "Adım George. George Wilson. Sen de İsabella Gomez'sin. Sen diye hitap etmemde bir sakınca var mı?" dedi aynı neşeyle. Şaşkınlıkla gülümsedim.
"Yok, sorun değil. Adımı nerden biliyorsun?" diye sordum onun gibi resmiyeti bir kenara atıp.
"Ahh, saraya böyle güzel bir kadın gelecek ve adını bilmeyeceğim öyle mi?"
"Çapkınsın demek." dedim imalı bir şekilde. Neşeli bir kahkaha attı.
"Biraz." dedi gizli bir mahremiyetle göz kırparak. Sonra aniden ciddileşti. "Özel değilse bir şey sorabilir miyim?" dedi yavaşça. Evet anlamında başımı salladım. Bir an durdu. "Akşam kralla ne konuşuyordunuz?" diye devam etti öylesine konuşur gibi.
"Kraliçemin sağ salim döneceğini söyledi ve ailemin olup olmadığını sordu."
Anlayışla başını salladı. "Kraliçe İra sağ salim dönecek. Kral ve kraliçe onun için çok uğraşıyor bundan emin olabilirsin. Ayrıca Prens William'a haber gönderildi. Yola çıkmış, Avelera Ülkesi'nin yeni kralı olarak taç giyecekmiş."
Birden kalbim sevinç ve heyecanla çarpmaya başladı. Demek prensimiz geri dönüyordu. "Peki kraliçeye ne olacak?" diye sordum kendi kendime.
"Bilmiyorum. Sanırım Kraliçe İra gelince belli olacak herşey. Neyse, biraz da senden bahsedelim. Ailen var mı, senin burada olduğundan haberleri var mı?" diye tek tek sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Ficção HistóricaGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...