Arthur kalede kalalı bir ay olmuştu. Artık saraya dönecekti ve bu içimi tarif edilemez bir şekilde yakıyordu. Onun yokluğunu düşünmek büyük bir huzursuzluk duymama neden oluyordu.
Eşyaları hazırlandı. Seyisler atını hazırlıyorlardı. Yanıma gelip dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
"Ziyaretine geleceğim."
Gözyaşlarımı bastırarak yüzümü boynuna gömdüm. Alnıma son bir öpücük koydu. Ardından atına bindi. Kardeşine döndü. "O, sana emanet." Edmund huysuz bir tavırla başını salladı.
El salladıktan sonra askerleriyle uzaklaştılar. O gidince tuttuğum gözyaşlarım sağanak halinde akmaya başladı. Edmund göz ucuyla beni inceledi.
"Ortalıkta dolanma." diye mırıldandı terslercesine. Umursamaz bir tavırla çekip gitti.
Novada Ülkesi ile işler gittikçe kötüleşiyordu. Birçok uyarıya rağmen durmuyorlardı. Kalelerden biri düşmüş, şehir işgal altına alınmıştı. Bu savaş borusunun ötmesine neden olmuştu. Prens Edmund ordusunu kuruyordu. En kısa zamanda savaş başlayacaktı. Arthur saraya gitmeli ve orayı güvene almalıydı.
İçimde çok büyük bir boşluk hissiyle odama döndüm. Arthur'suz ne yapacağımı bilmeyerek boş boş odaya baktım.
***
Kralın geleceğinin haberini alır almaz planını bitirmişti. Beklediği gün nihayet gelmişti. Zaferini parmaklarının ucunda hissediyordu.
Bugün diğer günlerden farklı olarak çilek pembesi bir elbise giydi. Boynuna en sevdiği mücevherleri taktı. Pırlantalarla süslü tacını özenle beyaz saçlarının tepesine koydu. Yanakları pembeleşmiş, gözlerindeki mor halkalar azalmıştı. Parmaklarına taktığı yüzükleriyle tam manasıyla bir kraliçe olmuştu.
Kocasını özel odalarında, nedimeleriyle dikiş dikerken bekledi. Akşam yaklaşırken nal sesleri duyulmaya başladı. Nedimelerinden birini bahçeye bakması için pencereye yolladı. Oysaki şimdiden kralın sancağını görebiliyordu.
Heyecanla odaya girmesini, elini çapkın bir tavırla öpüp onu selamlamasını bekliyordu. Hatta eski günlerdeki gibi dudaklarından öpmesini diliyordu içten içe.
Ama Arthur gelmedi. Nedimeler sessiz ama manalı bir suskunlukla birbirlerine bakıyorlardı. Yüzündeki gülümsemenin sönmemesi için çok çaba harcadı. Yüreğine bir sancı saplanmıştı. Yine de umudunu kaybetmeden akşam yemeğini bekledi. Nasıl olsa akşam yemeği için hep gelirdi. Aralarında ne yaşanmış olursa olsun her zaman gelirdi.
Kapı çaldığında sevincini gizleyemeyerek neşeyle gülümsedi. Geliyordu işte. Hep gelmişti zaten.
İçeriye bir uşak girdi ve kralın yemeğini odasında yiyeceğinin duyurulmasını emrettiğini söyledi. Zemin ayaklarının altında sallanıyordu. Yine de kibarca gülümseyerek teşekkür etti. Nedimelerine başının ağrıdığını ve yemeğe katılamayacağını söyleyerek odasına çekildi. Arkasından kapılar kapandığı gibi fısıltılar başladı.
Öfkeyle dolan gözlerine aldırmayarak başındaki tacı yatağa fırlattı. Bundan nefret ediyordu! Onurunu kırmasından, onu basit insanların karşısında küçük düşürmesinden nefret ediyordu. Bunun bedelini ağır ödetecekti ona. İkisine de ödeteceğim diye haykırdı içinden gözlerinden yaşlar süzülürken. Önce İsabel'i öldürtecek sonra da Arthur'dan intikamını alacaktı.
Öfkeli yaşlar yanaklarından süzülürken sadist bir zevkle gülümsedi. Çok yakında herşey benim olacak. Kimse bana boyun eğemeyecek. Tartışmasız tek güç ben olacağım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Fiction HistoriqueGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...