Müthiş bir baş ağrısıyla uyandım. Zorlukla gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerimin içinde sanki şimşekler çakıyordu. Ağzımın içinde kuru ve acı bir tat vardı. Başımı kaldırmaya çalıştığım an iğrenç bir mide bulantısı ve baş dönmesine maruz kaldım.
"Uyandın!" diye neşeyle şakıdı bir ses. Beyaz önlüklü, başında beyaz bir keple, kıvırcık saçlarının rengi solmuş, sulu mavi gözlerinin etrafında derin çizgiler oluşmuş yaşlı bir kadın girdi içeriye.
"Dinlenmelisin. Yorma kendini. Biraz daha uyumalısın."
Bir şeyler diyebilmek için ağzımı açtım ama zayıf bir inlemeden başka bir ses çıkmadı. Başımdaki ağrı şiddetlenmiş, gözlerim kararmaya başlamıştı. Elimi başıma götürdüğümde sargı bezinin kalın kumaşını hissettim. Ardından gözlerim kapandı.
***
Gözlerimi açtığımda Arthur'u, yaşlı bakıcıyla konuşurken buldum. Arkası bana dönüktü.
"İyileşecek mi?"
"Uyandı, biraz ağrıları olacak elbet ama iyileşecek. Boynundaki yara şükürler olsun ki derin değildi. Kafasına aldığı darbe çok kuvvetleymiş. Bu yüzden baygındı."
"Ona iyi bak Margaret."
Kadın başını itaatle eğdi. O an gözü bana takıldı ve yüzü aydınlandı.
"Daha iyi gibisin." dedi şefkatle. Arthur hızla bana döndü. Yakışıklı, genç yüzü aydınlandı. Hızla yanıma gelip, elimi avuçların içine alarak defalarca öptü.
"Aşkım." dedi fısıltıyla.
"Ne oldu?" dedim zorlukla. Sesim boğuk ve çatlak çıkmıştı. Margaret bir kupaya su katarak elime tutuşurdu.
"Bunu iç. İyi gelecek."
Serin su, tahrip olmuş boğazımı yumuşattı. "Hiçbir şey hatırlamıyorum." dedim yavaşça. Bu sefer sesim zayıf ama normal çıkmıştı.
"Seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım."
Anlamayarak kaşlarımı çattım. Elim iç güdüyle boğazıma doğru gitti. Orası da kafam gibi sargı beziyle bağlıydı. Birden yıldırım gibi bir hızla anılar üşüştü zihnime.
İri yarı adam. Ay ışığında parlayan geniş ağızlı bıçak. Kafamı vurduğum ağaç. Boğazımdan fışkıran kan.
Hatırlayarak korku yeniden boğazımı sardı. Kalbim sıkışıyor gibiydi sanki. Nefesim hızlanmaya başladı. Arthur yaşadığım paniği hissederek elimi sıktı.
"Geçti, artık güvendesin sevgilim. Şükürler olsun, Edmund tam zamanında oradaymış."
Birden yeni bir görüntü belirdi zihnimde. Ayın altında duran adam. Hızla üzerime gelen ok. Ve Arthur, hikayenin bilmediğim tarafını anlattı.
***
Edmund o gece şehirden geliyordu. Tek tek meyhanelere, esnafın dükkanlarına girmiş, halkın derdini dinlemişti. Tabii kılık değiştirerek.
Edmund, ağabeyi gibi değildi. O, önceliklerini halkına göre belirlemişti. Herşeyden önce vatanı ve halkı geliyordu. Halkın şikayeti ve memnuniyeti her zaman önemliydi. Bu yüzden, basit bir adam gibi giyinir, karşısına çıkan herkesle muhabbet ederdi.
Kaç zamandır halk, vergilerin ağırlığından şikayet ediyordu. Üretim eskisine nazaran düşüyordu. Kralın, çiftçilere pek bir yardımı yoktu. Oysaki bir destek bekliyordu hepsi. Bu durum canını sıkmıştı. Bu konuyu Arthur'a defalarca açmıştı. Ama kral o sıralar Cassie Wood'dan başka bir şeyle ilgilenmiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/32624798-288-k19067.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Tiểu thuyết Lịch sửGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...