48

4.6K 317 49
                                    

Büyük bir ormanın içinde yürüyordum. Üzerimde beyaz renkte, satenden uzun bir elbise vardı. Ayaklarım çıplaktı. Üzerine bastığım toprak yumuşak ve soğuktu. Her adımımda ayaklarımın altında serin ıslaklığı hissedebiliyordum. Hafif bir rüzgar tenimi okşuyordu. Saçlarım uçuşuyordu.

Birden, gökyüzü inanılmaz bir hızla kararmaya başladı. Ve rüzgar soğukluğunu hissettirerek sertçe tenimi kamçılamaya başladı. Kollarımdaki ince tüyler havalandı. Titreyerek kollarımı etrafımda sardım. Dişlerim birbirine vuruyordu. Rüzgar, sertçe yüzüme vurarak saçlarımı havalandırıyor, saç tiplerim sızlıyordu. Soğuk o kadar sertti ki kemiklerim birbirine girecek gibi kasılmıştı bedenim. Üzerimde dalgalanan elbise o kadar inceydi ki, daha da üşütüyordu sanki beni. İçimden biraz ateş olsa diye mırıldandım. O kadar soğuk ki diyordum, bir parça ateş...

Ateş... Durdum. Yerdeki kuru otlar sıcak bir esintiyle dalgalandı ve incecik bir duman tütmeye başladı. Ve cılız bir ışık belirdi. Duman kalınlaşmaya başladı. Birden ışık parladı, parladı ve ateş büyük bir ihtişamla ve tatlı sıcaklığıyla karşımda belirdi. Bir iki adım geriledim. O kadar şaşkındım ki gözlerimi ateşten alamıyordum. Biraz önce esen soğuk rüzgar gitmiş, yerini sıcacık bir esintiyi ve yanan çam kozalaklarının ferahlatıcı kokusunu bırakmıştı. Bu nasıl olmuştu? Sadece ateşi düşünmüştüm ve birden... Onu gördüm. Ateşin içindeydi. Elini bana uzatmıştı. Kırmızı, sarı saçları alev almış gibiydi. Ateş, kalın ve kaslı gövdesini sarmış, muhteşem bir ışıkla parlamasına neden olmuştu. Siyah gözleri kendinden emin ve tahrik olmuş bir ışıkla parlıyordu. Yüzünde derin ve seksi bir gülümseme vardı. Ne yaptığımı bilmeden ona doğru çekildiğimi hissediyordum. Gerçekten dünyada gördüğüm en yakışıklı erkekti. Hatta dünyadaki bütün yakışıklıları toplasan, onun yanında birer kurbağaya benzerlerdi. Yavaşça ona doğru yürüdüm. Ateş, davetkar ve yumuşak bir şekilde etrafımı sarmıştı. Tatlı bir ısıyla sarmalanmıştım. Elbisemin alev aldığını gördüm. Derin bir panik duygusu sararken benliğimi, ateşten adamın sıcak ve güçlü eli, elimi sarınca bütün korkularım geçti. Elbisem kırmızı ve sarının en muhteşem rengiyle sarmalanmıştı. Alevler ayaklarımı şöyle bir yaladı. Saçlarım sıcak dalgayla havalandı. Kendimi çok güzel ve karşı konulmaz hissediyordum. Sanki ateş bana boyun eğiyordu.

"Beni gördüğüne sevindin mi aşkım?" diye mırıldandı o yumuşak, gür sesi ve güçlü aksanıyla.

"Sen kimsin?" diye mırıldandım hayranlıkla.

"Ben senin tek aşkınım. Sen de benim kraliçem ve tanrıçamsın. Kabul et artık." diye mırıldandı yumuşacık bir sesle. "Seni istiyorum Tanrıçam."

Büyülenmiş gözlerle onu izliyordum. Eğildi ve daha önce tattığım dudakları yeniden dudaklarıma kapandı. Dudakları tatlı bir şarap gibi lezzetliydi. Dokunuşu ilk öpüşündeki gibi yumuşak değil sertti. Sanki ne istediğini ve ne yapacağını biliyordu. Arzusunun şiddetiyle sarsılmıştım. Parmaklarımı tatlı alevlerle sarılı saçlarına daldırdım ve inledim. O da inliyordu.

"İsabella!"

Bir rüyadan uyanır gibi gözlerimi araladım ve sesin sahibini aradım. Karşımdaydı. Bakır rengi saçları beline uzanmış, mavi gözleri bir cam gibi kederini yansıtıyordu. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. O kadar güzeldi ki! Açık avcunu bana doğru uzatmıştı. Bulunduğumuz ateşten halkanın dışında, beyaz bir halkanın ortasındaydı.

"Bana gel kızım." diye mırıldandı ipek gibi sesiyle. O çok özlediğim sesiyle. "Seni ikna etmesine izin verme. Bana gel kızım."

Ateşten adam hızla aramıza girdi. Sıcak elleri belime sarıldı. "Bana gel Tanrıçam." diye mırıldandı yine.

Karanlık Kraliçe | Andarkan SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin