Verdiğimiz molalarla sekiz saat sonra saraya varabilmiştik. Yolda Edmund bana kaba taslak Andarkan'ı anlatmış, tarım ve hayvancılığa elverişli bölgeleri ve ülkede yaşayan diğer uyrukları öğrenmiştim.
Sonra özel konulara girmiştik. Bana çocukken aşık olduğu Matmazel Bonnie'yi anlatmıştı. Müzik öğretmeniydi. Ona piyano ve keman çalmasını öğretmişti. Bu ilgimi çekmişti işte! Edmund ve müzik!
"Bembeyaz bir teni ve turuncu saçları vardı. Gözleri su mavisiydi. Hayatımda görüp göreceğim en güzel kadındı." dedi hayranlıkla.
Kıkırtımı bastıramadım. Hadi ama! O Edmund'du. Suratsız, huysuz ve çok ciddi bir adamdı. Onun birine aşık olma ihtimali çok komikti. Ama doğru ya! Henüz bir çocuktu. "Ona ne oldu?" dedim.
"Evlendi. Saraydaki askerlerden biriyle hem de. Ben dururken!"
Kendimi tutamayıp kocaman bir kahkaha attım. "Büyük ayıp etmiş!"
Daha sonra ben de ona çocukluğumu anlatmıştım. Uzun zamandır düşünmediğim dadım Azaria'yı anlattım ona. Birçok dadıya göre gençti ve çok güzeldi. Kömür karası saçları ve egzotik ormanları çağrıştıran yeşil gözleri vardı. Her zaman yeşil giyerdi. O kadar güzeldi ki! Natalia onu ne zaman görse azarlardı. Hiçbir neden olmadan. Gerçi Natalia beni de ne zaman görse azarlardı. Bu yüzden kendimi Azaria'ya yakın görüyordum. O da beni Victoria'dan daha çok sevdiğini söylüyordu. Onu çok seviyordum. O benim biricik dostumdu. Tabi onu babamla yakalamadan önceydi bu durum.
Gece yarısıydı ve kötü bir kabustan sonra kendime gelebilmek için biraz dolaşmaya ihtiyaç duymuştum. Natalia beni bu saatte ayakta görse eminim malikaneyi başıma yıkardı. Neyse ki o gün Victoria'yı da almış, annesinde kalmaya gitmişti.
Oturma odasının önünden geçerken inleme ve kesik kesik hırıltılar duydum. Kapıyı elimle hafifçe itince aralandı ve sahne ortaya çıktı.
Azaria siyah piyanonun üzerine oturmuş, uzun ve biçimli bacaklarını açmış, beyaz geceliği bacaklarından yukarıya sıyrılmıştı. Elleri iki yanından destek alıyor, başını geriye atmış, kömür karası saçlarının uçları piyanoya değiyor, yeşil gözleri yarı kapalı dudaklarını ısırarak inliyordu. Babamsa piyanonun önündeki tabureye oturmuş, Azaria'nın bacaklarının arasına kafasını sokmuş, elleriyle bacaklarını okşarken, kafasını yukarı aşağı hareket ettiriyordu. Birden Azaria bir elini babamın gür, siyah saçlarına yapışırdı ve kafasını kadınlığına daha çok bastırdı. Zevkten titriyordu. Odaya loşluk katan mumların sarı ışığında vahşi ve seksi duruyordu. Babam her ne yapıyorsa daha çok hızlanmıştı, Azaria'nın parmakları saçlarını daha çok çekiştiriyordu. Azaria uzun bir inlemeyle kasıldığında, babam ayağa kalkıp, onun dolgun dudaklarına yapışmıştı. Pantolonunu çözmeye çalıştığını anlayınca geri çekilmiştim. Azaria'nın neden bakıcımız olduğunu işte o zaman anlamıştım. Ve o, Natalia tarafından yaka paça kovulana dek onunla tek bir kelime dahi konuşmamaya karar vermiştim. Evden kovulduğu zaman, üzerinde yine yeşil elbiselerinden biri vardı. Siyah saçlarını gelişigüzel toplamış, ifadesiz ve sabırsız bir yüzle gidişini izleyen babama, ağlamaktan kızarmış gözlerle kırgın ve yaralı bir bakış atmıştı. Pencereden onu izlediğimi görünce de birden olduğu yerde donmuş ve kızarmıştı. Yüzünde tek bir ifade vardı. Pişmanlık.
Babamdan daha çok nefret etmiştim. Annemi ve Azaria'yı üzmüştü. Sevdiğim insanları üzmüştü. Birkaç tane daha genç dadılarımız oldu. Hepsi babamın zevkine göreydi ve sonuçları hep aynı oluyordu. Natalia en sonunda onları bir nedenden kovuyordu. Sonra bir daha dadımız olmamıştı. Çünkü Natalia bizi evden yollayarak sonu gelmeyen dadılar konvoyunu ortadan kaldırmıştı. Şimdi yıllar geçtikçe onu anlar olmuştum. Sevdiği adam, onu görmüyor, istemiyor ve bulduğu her fırsatta onurunu kırıyordu. Tabi bunu Edmund'a olduğu gibi anlatmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Fiction HistoriqueGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...