Kulaklarım onun dışında herşeye kapanmıştı. Sadece Arthur'un sözleri yankılanıyordu.
"Sen beni unuttun ama ben seni unutamadım."
Sanki hayal aleminde koşar gibiydim. Var gücümle koşuyordum ama herşey o kadar ağır çekimdeydi ki! Koridor uzadıkça uzuyordu.
"Böyle güzel bir hanımefendiydi misafir ettiğimiz için çok memnun oldum. İyi misin tatlım?"
Gözlerimdeki yaşlardan her yeri bulanık görüyordum. Ayaklarım birbirine dolanıyordu ve o lanet olası yol bitmiyordu.
"Bundan böyle Kraliçe Estella'nın nedimesisin."
Kulaklarımı kapattım. Bütün o eski anıları yeniden hatırlamak istemiyordum. Koyu yeşil gözleri belirdi zihnimde. Arzuyla ve aşkla bakan.
"Bugüne kadar beni, ben olduğum için seven bir kadın tanımadım hiç."
Acıyla inledim. Tanımak istemedin ki diye haykırmak istedim. Benim sevgimi sen öldürdün Arthur diye haykırmak istedim. Ama sen ölme!
"Gerçekten, kral olmasaydım, basit bir köylü olsaydım beni yine de sever miydin?"
Sevmiştim zaten! Hem de çok sevmiştim diye haykırdım zihnimdeki varlığına doğru. İnan bana bunların bir önemi yok artık! Yeter ki ölme!
Yol bitti. İki yana açılmış kapılardan içeriye daldım. Edmund, Arthur'un yatağına koşuyordu. Ne zaman önüme geçmişti ki? Belime sarılan kollardan kurtulabilmek için çırpındım.
"Bırak beni!"
"İsabel."
"Bıraaak!"
Hıçkırıklarım boğazımda acı verici bir yumru oluşturmuştu. Acıyla haykırdım yere yığılırken. George titreyen omuzlarıma sarıldı. İçimde bir yerler hançerle oyuluyordu sanki. "George, ölmedi de. Bana ölmedi de!" diye haykırdım. Saçlarıma gömdüğü yüzünden sıcak gözyaşlarının süzülüp omuzlarıma damladığını hissediyordum. "İzin ver, Edmund'a vedalaşması için izin ver." diye fısıldadı. O sırada Edmund'un acı dolu haykırışıyla titredim. George'un kollarından kurtulmaya çalıştım. "Yanında olmalıyım, lütfen." diye fısıldadım başım dönerken. Lütfen. Gözlerim kapandı. Gözyaşlarım süzülmeye devam ederken George'un beni kucakladığını hayal meyal hatırlıyordum. Edmund haykırıyordu. Dünya yerle bir oluyordu.
***
Gözlerimi açtığımda yatağımda yatıyordum. Gözlerimi açtığım gibi gerçek zihnime dolmuştu. Arthur diye haykırarak odadan fırladım. Ani hareketim başımı dönüştürmüştü. O ölmemişti biliyordum. Odasına dağıldığımda onu yatakta yatarken ve homurdanırken görecektim.
Odasına girdim ve onu gördüm. Yatıyordu. Yüzü bembeyazdı ve gözleri kapalıydı. Nefes almıyordu!
"Müzik yok ki."
"Müzik olmasa da olur. Bedenlerimizin uyumu yeter."
Yatağının ucuna kadar geldim. Gözleri kapalıydı ve mor halkalar vardı. Dudakları kupkuruydu ve bembeyazdı. Dehşetle yutkundum.
"Ah İsabella, o kadar tatlısın ki sana doyamıyorum."
Elimi ağzıma kapattım ve hıçkırığımı bastırmaya çalıştım. Boğuk bir inilti yükseldi boğazımdan. Elimde olmadan titriyordum. Deli gibi titriyordum hem de.
"Evleneceğiz. Kraliçem olacaksın."
Titreyen parmaklarımı, kaskatı kesilmiş eline uzattım. Buz gibiydi! Ölü gibi. Çığlık atmamak için derin derin nefesler alıyordum. Yumuşacık sesi yine kulaklarıma doldu o an. Sanki yanımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Ficción históricaGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...