34

5.2K 338 17
                                    

Merhaba arkadaşlar. Sonunda yeni bölümü yayınlayabiliyorum. Üstünde çok durmadım, hatalar varsa affola. Hatta bu bölümü pek beğenmedim. Diğer bölümlerden farklı olarak İsabel'in ailesini tanıyoruz sadece. Okulun kütüphanesindeki bilgisayardan giriyorum. Bu yüzden bölümler geç gelecek bir süre. Bilgisayarı tamir ettiremedim hala umarım olur. İyi eğlenceler. Umarım beğenirsiniz.


***

Arthur'a sıkı sıkı yapıştım ve derin nefesler alarak gözlerimin önünde dans eden siyah noktaları dağıtmaya çalıştım. Bayılmayacaktım!

"İyi misin?" dedi Arthur endişeyle. Evet, harikaydım!

"Onları sen mi çağırdın?"

"Hayır. Düşünüyordum ama senin teklif etmeni bekliyordum."

Babam ve Natalia mı? Kutsal Tanrılar! Onları ne zamandır görmüyordum? On yıl? Belki daha fazla. Babam bir kere yazmamış, Natalia ise kontla nişanım hakkında yazmıştı sadece. Neden gelmişlerdi ki?

"Ben onları karşılarım. Sizin meşgul olduğunuzu söylerim." diye mırıldandı Edmund.

"Hayır. Onları karşılayacağız." dedim yerimden doğrularak.

Arthur endişeli gözlerini boynuma dikti. "Şey... ben.."

"Biliyorum." diye sözünü kestim. "Ben hallederim. Bana Rose'i çağırın."

"Ben giydiririm seni." dedi aniden Arthur. Edmund çoktan çıkmıştı.

"Gerek yok."

"Lütfen İsabel. Lütfen." dedi sabırsızca içini çekerek. Tartışmak istemeyerek dolaptan yüksek yakalı, kolları ve yakası gümüş rengi fırfırlarla süslü, beyaz kadifeden elbisemi çıkardım. Arthur üzerimdeki elbisenin iplerini çözdü ve belinden aşağıya çekti. Yere yığılan elbisenin içinden çıkarak beyaz elbisemi giydim. Arthur, fırfırlarla aynı renkteki ipleri büyük bir ustalıkla, hiç zorlanmadan bağladı. Bu deneyimi kazanmak için epey çalışmış olmalıydı.

Aynanın karşısına geçtim ve o an Arthur'un neden beni kendisinin giydirmek istediğini anladım. Boynumdaki morluk geçen seferkinden de korkunçtu. Pudraladım ama yine de belli oluyordu. Elbisenin yakasını çekince boynum ve morluk tamamen kapandı.Dağılan topuzumu özenle düzelttim. Firar etmiş birkaç saç tutamını firketelerin arasına sıkıştırdım. Mücevher kutumdan uzun, incilerle süslü zincirimi çıkardım ve iki kere boynuma dolayarak taktım. Kulağıma da eşi olan inci küpelerimi geçirdim. Parmaklarıma elmas yüzüklerimi ve kafama da ince, elmas tacımı taktım. Kızaran gözlerimi pudra ile kapattım. Artık hazırdım.

Arthur gömleğini düzeltti ve altın işlemeli beyaz kadife ceketini giydi. Saçlarını bir eliyle yana attı ve kolunu uzattı. Omuzlarım dik, yüzüme mutlu bir gülümseme yerleştirerek ayaklarımın ucunda hafifçe yükseldim ve koluna girdim. Güçlü, zengin ve en önemlisi mutlu bir çiftmişiz gibi odadan çıktık.

Salona indiğimizde nedimelerim reveransa geçtiler. Şövalyeler ve saray centilmenleri zarifçe selam verdiler. Odanın bir ucuna yürüdük ve altın kakmalarla süslü tahtlarımıza oturduk. Edmund yanında Natalia ve babamla birlikte bizi selamladı. Babama şaşkınlıkla baktım. Yaşlanmıştı! Siyah, gür saçları artık grileşmiş, yaramaz kahverengi gözlerinin etrafında derin çizgiler oluşmuştu. Ama hala çok egzotik ve yakışıklıydı. Beni baştan aşağıya takdirle süzdü ardından gözleri genç ve güzel nedimelerime kaydı. Hiç değişmemişti!

Ama Natalia değişmişti. Babamdan daha yaşlı duruyordu. Kalın kaşlarının altındaki siyah gözleri bir ölünün soğukluğundaydı. Beyazlarla dolmuş saçlarına yas tutan yaşlı bir kadın gibi siyah tülden bir şal geçirmiş, boğazına kadar kapalı siyah, düz ve oldukça sıkıcı elbisesi ile tam bir rahibe gibi olmuştu. Soğuk bakışları ilgiyle bedenimi inceliyordu. Elbisemin kumaşının zenginliği ve mücevherlerimin ışıltısına kapılmıştı sanki.

Karanlık Kraliçe | Andarkan SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin