Ağır adımlarla çalışma odasına yürürken hüzünle içimi çektim. Aslında bir yanım çok mutluydu. Çünkü küçük kızım Cecilia, muhteşem bir düğünle evlenecekti. Saray hazırlıklarla çalkalanıyordu. Her şey Cecilia'nın isteklerine göre yapılmalıydı. O mutluydu ve herkes mutlu olmalıydı. Masal gibi bir düğün geçirmesini istiyordum.
Askerler ağır kapıyı açtığında Edmund'u her zamanki gibi önünde bir sürü kağıtla meşgulken bulmuştum. Sarı saçları azalmaya başlamış, gözlerinin kenarlarında kırışıklar belirmeye başlamıştı ama ateş gibi yanan gri gözleri yılların eskitmesine asla uğramamış, aynı parlaklık ve aşkla bana bakmaya devam eder olmuşlardı. Ben ise Edmund'a nazaran neredeyse hiç yaşlanmamıştım. Yine de biraz kilo almıştım. Göğüslerim ve kalçalarım eskisine nazaran daha dolgunlardı. Bu da bende etine dolgun bir görüntü oluşturmuştu. Bu hiç hoşuma gitmese de Edmund benim bu halimi beğendiğini söylemişti.
Kapının açılmasıyla başını kaldırdı. Beni görünce gülümsedi ve yorgun bir ifade ile yüzünü sıvazladı. Sürekli çalışıyordu. Savaşlara gidemiyor olmak onda eksiklik duygusu oluşturuyordu. Bir zamanlar başarılı bir komutandı. O zamanlar çok geride kalmıştı. Şimdi ise başarılı bir kral olmuştu. Arthur'dan daha çok seviliyordu.
Arthur... O öleli neredeyse on sekiz yıl olacaktı. O ve bir zamanlar aramızda yaşananlar çok uzak bir anıydı şimdi zihnimde. Yine de her sene ona olan sadakatimiz daha da artarak düzenli bir şekilde anılarını yad ediyorduk.
Estella giriverdi zihnime. Bir zamanların buzdan kraliçesi. Mezarı neredeydi bilmiyordum. Vatan hainlerinin mezarı olmazdı. Ama İra yıllar sonra ablasının naaşını bizden istemişti. Edmund ile bunun doğru bir karar olduğuna inanarak naaşını vermeyi kabul etmiştik. İra onu ailesinin yanına gömmek istiyordu ama ailesinin toprakları bizdeydi. Bu yüzden Avelara'ya gömülecekti. Tabii naaşı bulunursa. Edmund'un teklifi kabul etmesine bakılırsa o yerini biliyordu.
Victoria ise etkisi uzun süre kalan bir kabustu sanki. Unutulmuştu. Hafızamda yanarken attığı çığlıklar vardı. Küllerini kanalizasyona dökmüşler, yerinin oraya ait olduğunu söylemişlerdi. Yine de bu ülkenin kraliçesi olmuştu. Bu yüzden tarih sayfalarından silinmemeşti. Hafızamızdan silinmediği gibi.
Anılarımdan kaçmak istercesine hızla Edmund'un boynuna sarıldım. Dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. O ise arzuyla devamını getirmemi bekliyordu. Ama bunun için gelmemiştim.
"Erik'ten haber var mı?"
Erik, oğlum yerine koyduğum Victoria ve George'un anısı, nasıl olduysa gerçek annesinin benim olmadığımı öğrenmişti. Hatta annesini idam ettirenin de ben olduğumu söylemiş, saraydan çekip gitmişti. İki ay olmuştu ondan haber alamayalı. Belli etmesem de yüreğimde derin bir yara olmuştu. Küçücük bir bebekti onu ilk kucağıma aldığımda. Onu da pis cadıyla yakmak istemişler, ben ise onun Arthur'un kanını taşıdığını söyleyerek buna engel olmuştum. George'un oğlu olduğunu bilmelerine gerek yoktu. Bu benim sırrımdı.
"Haber yok. " dedi kağıtları toparlayarak. Hüzünle koltuğa çöktüm. Edmund dikkatle beni izliyordu. Derin derin içini çekti.
"Erik artık genç bir adam. Çocuk değil İsabel. Başının çaresine bakıyordur."
Hıçkıra hıçkıra ağlama isteğimi zorlukla bastırdım. Edmund haklıydı. Erik artık genç bir adam olmuştu. Başının çaresine bakabilirdi. Dudaklarımı dişledim. İyi de saray dışına alışkın değildi ki!
"Hazırlıklar nasıl gidiyor? "
Edmund'un konuyu değiştirmesi canımı çok sıkmıştı. Erik'i benim kadar merak etmiyor muydu? Onun hakkında az konuşuyor hatta ben sormadıkça konusunu bile açmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Tiểu thuyết Lịch sửGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...