45

5.4K 358 22
                                    


Edmund'u beyaz atına bindirdiler. Çelik zırhı gümüş gibi parlıyordu. İnsanlar ismini tezahürat ediyor, kadınlar üzerine çiçekler atıyordu. Sör Jose Blackwine kendine oldukça güvenerek gülümsedi. Bakışları ve gülüşü buz gibiydi. Ondan korktuğumu fark ettim. Jose de siyah aygırına bindi ve başlığının siperliğini indirdi. Yüreğim korkuyla çarpıyordu. Edmund mızrağını kaldırdı ve atını ileri sürdü. Jose de harekete geçti. İlk mızrak darbesini Edmund kolaylıkla savuşturdu. İkincisinde Jose'nin kalkanına mızrağını sapladı. Jose kalkanını bir kenara attı. Edmund da aynı şeyi yaptı yeni bir mızrak alırken. Üçüncü darbe Edmund'un zırhına denk geldi. Öyle bir ses çıkmıştı ki hızla ayağa fırlamıştım. Edmund atının üstünde iki büklüm oldu bir an. Sonra doğruldu. Dördüncü darbe Jose'nin omzuna geldi. Edmund öyle bir hırsla mızrağı geçirmişti ki genç adamın omzunun çıkacağını düşündüm bir ara. Adam gürültüyle yere düştü. Edmund başlığını çıkardı. Atılan bir gül goncasını tuttu. Onu sevinçle alkışlıyordum. Atını bana doğru sürdü ve beyaz goncayı bana attı. Victoria endişeyle Jose'yi izliyordu. Ayağa kalkan genç adam iyiydi. Başlığını çıkardığında yüzünde yine aynı sinsi gülüş vardı. Edmund'a başıyla selam verdi. John Tully yanımda Edmund'u alkışlıyordu.

"Size katılıyorum Sör Tully." diye mırıldandım yavaşça. "Onu korumalıyız."

Adam ağır ağır başını salladı. Gözleri sahadan ayrılmadan cevap verdi. "Kral da müsabakaya katılacağını duyurdu. Prensimiz, kralımızı halkın önünde yenmemeli."

"Bu daha iyi olmaz mı? İnsanlar kolaylıkla onun arkasında olmayı kabul eder."

"İnsanlar zaten onun arkasında." diye mırıldandı çok yavaşça. "Ama Arthur'la aralarının açılması için henüz erken."

Güldüğümü fark ettim. "Onların arası zaten açıldı."

"Arthur, Edmund'a karşı tedbir almamalı."

"Onunla konuşurum."

Adam yeniden başını salladı belli belirsizce. Ardından Edmund'un çadırına doğru yürümeye başladım. Üzerine altın sarısı şeritler basılmış yumuşak yeşil renginde bir çadırdı. İçeriye girdiğimde bir sürprizle karşılaştım. Arthur altın işlemeli zırhı, pırıl pırıl bir gülümsemesi ile bana doğru döndü. Beni görmeyi beklemiyor gibi kaşları çatıldı birden. Elinde bir kadeh vardı. Onunla uzun zaman sonra ilk defa tek başımıza bir yerde bulunuyorduk. Kalp atışlarım hızlandığı gibi dışarıya çıkmaya yeltendim.

"Dur."

Emriyle donakalmıştım. Nabzım kulaklarımda atıyordu. Korkumu belli etmemek için başımı dik tuttum ve ona doğru döndüm. Yavaş adımlarla yaklaşıyordu. Ellerimin titremesine engel olmak için elbisemin eteklerine yapıştım.

"Yaklaş. Çadırın içine doğru." dedi yavaşça. Dediğine uyarak ortaya doğru ilerledim. Yeşil gözleri ısrarlı bakışlarla beni baştan aşağıya süzüyordu. Ürperdiğimi hissettim.

"Nasılsın İsabel?" diye mırıldandı yumuşak bir sesle.

Yutkundum. "Sayenizde çok iyiyim majesteleri."

Daha da yaklaştı. Ilık nefesinin saçlarıma değdiğini hissedebiliyordum. Yeni ürperti dalgası yayıldı vücuduma. "Evet, gayet iyi görünüyorsun. Yeni evlilik sana çok yakışmış. Güzelleşmişsin. Neredeyse metresim olduğun zamanlardan bile daha güzelsin."

"Majesteleri çok nazik." dedim titrek bir fısıltıyla.

Artık o kadar yanımdaydı ki bedeninin sıcaklığını arkamda hissedebiliyor, tanıdık kokusunu alabiliyordum. İşaret parmağı bir tüy gibi kolumu baştan aşağıya okşamaya başladı. Gözlerimi kapattım, zemin ayaklarımın altında titremeye başlamıştı. Bu de neydi böyle? Bunca zamandan sonra bana birden nasıl bu kadar yaklaşmıştı? Ve neden böyle bir şey yapıyordu? Ne düşünüyordu bu adam? Beni kendine çekerek Edmund'a zarar vermeyi mi? Aklıma başka bir seçenek gelmiyordu. O sırada çadırın ipek kumaşı hareketlendi ve içeriye Edmund girdi. Yerimden korkuyla sıçradım ve hızla Arthur'dan uzaklaştım. Edmund'un kaşları bizi yalnız görünce çatıldı. Gri gözlerine derin bir öfke yerleşti. Yanıma geldi ve bir elini belime sardı.

Karanlık Kraliçe | Andarkan SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin