Merhaba arkadaşlar, kısa bir bölüm oldu ama hikaye asıl şimdi başlıyor. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. İyi eğlenceler :)
***
Derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım. Cecilia'ya şirince gülümsedim. "Ağlama bebeğim, bir şey olduğu yok. Korkulacak bir şey yok. Anneniz yanınızda." Cecilia dudaklarını büzüştürerek başını salladı.
"Çocukları bırak. Onların bizim meselemizle bir alakası yok."
"Tabiki de var. Onların tahtta hakkı var. Çocukların Arthur'dan olmadığını itiraf edeceksin."
"Bu itirafın sonucunda kellemin uçacağını bilmiyor muyum sanıyorsun? Ve çocuklarımın da aynı sonu paylaşacağını bilmiyor muyum?"
Yüzünde küçük, sinsice bir gülümseme belirdi. "En azından ölümlerini görmeyeceksin."
"Onursuz bir şekilde öleceklerine, meşru bir şekilde ölmelerini yeğlerim Victoria." diye meydan okudum. Ama içimden tam tersini haykırıyordum. Onları kurtarmalıyım! Onları kurtarmalıyım! diye haykırıyordu içimdeki ses. Bir kaşını kaldırdı ve adamlarına döndü. Adamlar ellerindeki bıçakları daha fazla bastırdı çocuklarımın boğazına. Elbisemin eteklerine can havliyle yapıştım.
"O zaman, onlara vedanı et."
"Bunu neden yapıyorsun?" dedim nefes nefese.
"Söyledim ya, tahtta hakları var. Taht sadece benim olmalı."
"Seni de bir köşeye atacak. Beni sevmediği gibi seni de sevmiyor."
Uğursuz bir kahkaha attı. Umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Beni sadece becermek istediğini biliyorum. Ve bu da benim için iyi bir avantaj."
"Senden de sıkılacak!"
Eliyle ağzını kapattı ve kıkırdadı. "Önce benim sıkılmamam onun için daha iyi olur." diye fısıldadı. Fısıltısı zehirli bir yılanın tıslamasını andırıyordu.
"Ne istiyorsun?" diye fısıldadım onun gibi. "Edmund'un da bu tahtta hakkı var. Arthur ölürse yerine..."
"O gelecek." diye tamamladı cümlemi.
Ciğerlerimdeki bütün hava bedenimi terk etti. Ellerim buz tutmuş ve titremeye başlamıştı. Zemin ayaklarımın altında kayıyordu sanki. "Önce beni ve çocuklarımı, sonra da Arthur'u öldüreceksin." dedim yavaşça. Sonra gülmeye başladım. Öyle delice kahkahalar atıyordum ki James endişeyle beni izliyor, Cecilia daha çok ağlıyordu.
"Fazla yüksekten uçuyorsun. Asla başaramayacaksın. Edmund asla sana uymaz."
"Kaderim çoktan çizildi İsabel, geleceğimi gördüm. Tanrı Meneldur bana bu görevi verdi."
Korku kalbimi bıçak gibi deldi. Hissettiğim dehşetle inledim. "Ne dedin sen?"
O sırada kapı ardına kadar açıldı. Arthur hızla içeriye daldı. Gördüğü manzara karşısında kılıcını hışımla çekti.
"Siz kim oluyorsunuz da hanedan çocuklarına bıçak çekiyorsunuz?" diye böğürdü.
Adamlar telaşla gerilediler. Serbest kalan James kardeşine sarıldı. Koşarak çocuklarıma sarıldım. Onları hiç bırakmamacasına sardım. Saçlarını öperken gözyaşlarım dökülüyordu tepelerine.
"Bu ne demek oluyor? Sen benim çocuklarıma nasıl..."
"Sadece blöf yaptım. İmzalamak istemiyordu." diye meydan okudu Victoria umursamazca.
"Bana söyleyebilirdin Victoria." diye devam etti Arthur yumuşak bir sesle. "George!" diye haykırdı arkasına. George allak bullak olmuş bir yüzle içeriye daldı. Beni görünce yüzü bembeyaz kesildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Historical FictionGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...