Herkese merhaba. Bugün aşka geldim ve bir bölüm daha yazdım bu yüzden uzun bir süre yeni bölüm gelemeyebilir. Umarım beğenirsiniz. İyi eğlenceler :)
***
Penceremin kenarına oturmuş, yağan yağmuru izliyordum. Odanın içi buz gibiydi. Şöminem yanmıyordu. Odamı temizleyecek, kıyafetlerimi yıkayacak bir hizmetçim yoktu. Genelde bütün işlerimi kendim yapıyordum. Yardımcı olmak isteyen hizmetçilerim elbette vardı. Beni hala seven ve sayan. Ama onların Victoria'nın gazabına uğramalarını istemiyordum.
Dışarıda yağan yağmur sanki üzerime yağıyormuş, baştan aşağıya sırılsıklam olmuş gibi titriyordum. Gözyaşlarım hiç durmadan akıyordu. Edmund'un ölmüş olduğuna inanamıyor, inanmak istemiyordum. Canımın bu kadar yanacağını tahmin edemezdim. Zihnimde hep gümüş renkli gözleri vardı. Tanıştığımız ilk günü düşünüyordum. Saraya giden kayıkta tanışmıştık. Bana karşı oldukça kibar ve ilgiliydi. Daha sonra bir düşmana dönüşmüş, tahtı ele geçirmeye çalışan bir çeşit kan emici bir yaratık olarak görmüştü. Ama yine de beni o gece kurtarmıştı. Ay ışığının altından yayını germiş, oku hedefine gönderirkenki hali gözlerimin önünden hala gitmiyordu. Beni barbarların elinden kurtardığı o gün, atına bindirdiği gibi kaçırdığı zaman hatta kalede, bir anlık öfkeyle tecavüz etmeye kalktığı anı bile hatırlıyordum. Sahi, nasıl bir nefret beslemişti ki bana, öyle bir davranışta bulunmuştu? Daha sonra tavırları yumuşamıştı. Sanırım Briana'nın öldüğü gündü. O korkunç günü anımsamak hala canımı çok yakıyordu. Pek çok gece birlikte uyumuştuk. Beni öptüğü günü düşününce yanaklarım yeniden yanmaya başladı. Arthur için defalarca uyarmıştı beni. Acaba Arthur'u değil de Edmund'u sevseydim şimdi hangi durumda olurdum? Edmund'un beni sevdiğini bilmek istemesem de maalesef ki biliyordum. Bazen keşke ben de ona aşık olsaydım diye düşündüğüm çok olmuştu. Onu seviyordum ama aşk? Bu imkansızdı. Ben Arthur'a aşık olmuştum sadece. Tek o olmuştu. Sahi, gerçekten ona aşık mı olmuştum yoksa hissettiklerim aptal bir çocuğun, güçlü ve yakışıklı bir adama olan hayranı mıydı? Bunu düşünmek istemiyordum. Cevabı beni korkutuyordu.
Birlikte halkın arasına karıştığımız, buzun üstünde kaydığımız saatleri düşündüm. Ve bana verdiği her sözü tutuşunu. Çocuklara ne diyecektim peki? Peki ya Edmund'dan sonra artık güvende miydik? Çocukları korumam gerekiyordu. Victoria onları istemiyordu. Kafasındaki plan her neyse, onları istemediğini biliyordum. Korku kanıma dolan cam parçaları gibi geçtiği her yolu kesiyordu. Kapının açılmasıyla arkamı döndüm.
"Lütfen George, haberin doğru olmadığını söylemek için geldiğini söyle." dedim inleyerek. George başını eğdi ve şapkasını çıkarıp bir köşeye attı. Hıçkırıklarım omuzlarımı sarsarken yere yığıldım. Edmund'u bu kadar özleyeceğimi hiç düşünmemiştim. İki büyük adımla yanıma geldi ve omuzlarımdan tutarak ayağa kaldırdı.
"Çocukların için güçlü olmalısın İsabel."
"Onları öldürecek George. Ne yapmalıyım?" dedim fısıltıyla. "Elim kolum bağlı. Kimse yüzüme bakmıyor. Ülke için bir utanç kaynağıyım. Tarihin sayfalarından çoktan adım silindi."
"Victoria'ya karşı gelemezsin, biliyorum. Bu yüzden ne derse onu yap. Ve çocukların için dua et. Onları korumak için elimden gelen her şeyi yapacağım."
"Teşekkür ederim."
Sadece sarıldı. George'da olmasa belki de çoktan intihar etmiştim. Bir de çocuklarım. "Onu çok özlüyorum." dedim hıçkırarak.
"Herkes özlüyor. Zafer kutlamaları yapılmayacak."
"Cenazesi ne zaman gelecek?"
"Bir hafta belki de iki hafta sonra. Kim bilir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kraliçe | Andarkan Serisi
Historical FictionGüç ve yükseliş hırsı ile karanlığa gömülen bir altın çağ masalı. Aşkı hiç tatmamış bir kral ve gözünü tahta dikmiş kadınlar. Her biri, tarihin tozlu sayfalarında rollerini kapmaya çalışıyorlar. Her biri kanlı elleriyle tahta sıkı sıkı yapışmış, bi...