1.Bölüm

2.8K 135 69
                                    


🔗🔗

Her bir kavuşma, yeni bir vedaya gebeyken her veda da bir kavuşmayı doğurur. Kimi kavuşmalar vardır ki vedalarını iple çekerler ve nice vedalar vardır ki yeni kavuşmalara yelken açmak için estirir rüzgarları.

Yılları bırakıp, yıllara veda edip önüme açılan kapılara kavuşmak için duruyorum elimde bavulla bir havaalanında.

Veda ediyorum, kavuşmak için can attıklarıma ve kavuşmak üzereyim bile isteye veda ettiklerime...

"Kendine dikkat et Nur, seni özleyeceğim," dedi bana sıkı sıkı sarılan ağlak sesli kız. Kollarından ayrılırken gülümsedim.

"Ben de seni özleyeceğim Ellie, sen de dikkat et kendine." Başını salladığında yanağındaki yaşları titredi. Ona hafifçe başımla selam verip yıllar önce elime aldığım bavulu sıkıca tuttum. Yapılan anonstan anladığım kadarıyla uçağımın kalkmasına az bir zaman vardı. Ellie'nin tiz sesini duyunca arkamı döndüm.

"Seni seviyorum Islama Köfte," diye bağırdı ağlayarak. O aksanlı ifadesi karşısında dolan gözlerle kahkaha attım. Çok değil üç, beş kelimeden başka bilmiyordu Türkçeyi. Ve bunların başında da ıslama köfte geliyordu. Sakaryalı olduğumu dünyanın her yerinde söyleme huyumdan yıllar geçse de vazgeçmemiştim.

En sonunda vedalaşmamız bitti ve ben son kontrollerden geçerek uçağıma doğru ilerliyordum. Bavulum yerine yerleşti. Uçağa bindim ve yerime oturdum. Cam kenarını seviyordum. Kulaklıklarımı kulağıma yerleştim ve son zamanlar dinlediğim müziklerin bulunduğu çalma listesinden ilk çıkan şarkıyı açtım.

Uçak kalkmıştı. İlk zamanki korkularımı ne kadar atsam da ilk kalkış sırasında içimdeki kıpır kıpır korkuya engel olamıyordum. Yolculuk esnasında ne kadar uykum gelirse gelirse ne sebeptendir bilinmez uyuyamıyordum. Türkiye'ye inene kadar camdan dışarısını, aşağıda kalan dünyayı izledim.

Bir cesaret çıktığım bu yoldan geri dönmeyeceğimi ve bu yolculuğun dönüşü olmadığını biliyordum. Yıllarca içime yer etmiş ait olduğum yerin hasreti durmadan sövüyordu içimde bir yerlerde.

Uçağın iniş anonsu ardından ellerimdeki karıncalanma hissini bastıramadım. Dilim, damağım kurumuştu. Yaklaşık iki, üç saat sonra olacakları kestirememenin huzursuzluğu etrafımda dört dönüyordu.

Uçaktan indiğimde hissettiğim duyguyu tarif etmek imkansızdı. Ara ara geldiğim, her geldiğimde aynı hissi hissettiğim topraklara adım atmak içimdeki ağlama dürtüsünü artırıyordu. Burnumu çekip gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. İstanbul'daydım. Birkaç saat içinde evimde olacaktım. Seni yeneceğim İstanbul! Diye bağırmak geldi içimden. Sonra hatırladım. Ben yenileni çok olmuştu. Bir şehre değil, bir kalbe.

Sakarya otogarına giden servis araçlarında zor zahmetle bulduğum cam kenarına kuruldum. Telefonumu nihayet açabilmiştim. Bildirimler sayfama tek tek düşmüştü.

Feride Abla
Neredesin Hale Nur? İndin mi?


Evet, servise şimdi bindim. Aman Feride abla, gözünü seveyim kimseye bir şey çaktırma. Kavuşmaya az kaldı.

Feride Abla
Merak etme, her şey yolunda. Ağabeyin de heyecanlandı evlenme kararı alacağımızı söyleyeceği için. Tutamamış ağzını söylemiş Anıl'a, Allah'tan senin geleceğini dememişiz.


Anladım abla. Hadi gelince görüşürüz.

Düğüm düğüm olmuştu boğazım. Yıllar sonra onunla karşılaşma düşüncesi bile içimden bir şeyleri, adını bilmediğim bir şeyleri koparırken kız çocuğu Hale'nin heyecanın olmadığını fark ettim. O benim elimden heyecanımı almıştı!

KARDELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin