Hoş geldiniz!
Nasılsınız bakalım, keyifler nasıl?
Bölüm sonu MUTLAKA görüşelim derim.
Dedüblüman – Sakladığın Bir Şey Var
Keyifli okumalar!
🔗🔗
İki küçük çocuk. Biri on biri dört yaşında sokakta koşan iki küçük çocuk. Biri kız çocuğu biri oğlan çocuğu. Yıl iki bin iki, yazın insanın imanını gevreten bir sıcaklık vardı havada. Kız çocuğunun üzerindeki kıyafetler hele ki altına giydiği kırmızı, minik taşlı olan kaprisi, neredeyse iki beden büyük geliyordu. Öyle ya, yaşına göre büyük gelen ve mahalledeki ağabey ve ablaların 'yerden yüksek' dediği oyunu oynarken sürekli belini topluyordu.
Kız çocuğunun yanaklarında karpuz suyu oturmuştu. Mahalledeki manav Osman dedeleri, manavının yıl dönümünü kutlamak adına onlara hilal ay şeklinde birer dilim karpuz kesmişti. Daha küçük olduğundan olsa gerek karpuzu düzgün yiyememiş önce yüzünü ardından üstünü batırmıştı. Hatta ağabeyi yüzüne bakıp, köpek yalasa doyacak, demiş ve gülmüştü. Oysa ne vardı gülünecek değil mi, keşke yalasaydı köpüşler yüzünü!
"Çapkın kız, çapkın kız, bana derler çapkın kız!" Kız çocuğu bir yandan kendine yüksek bir yer arıyor diğer yandan da sabah ablasından duyduğu şarkıyı dili döndüğünce söylüyordu. "Aşka inanmıyorum, çapkın kızmış öyle diyorlar!" Tabii kendince eklemeler de yapıyordu kız çocuğu şarkı söylerken.
"Gel kız buraya!" Diye bağırdı o sırada oyunun ebesi olan oğlan çocuğu Anıl Erdem. Kız çocuğu ona bakıp dil çıkarttı ve koşmaya başladı. Kendine yüksek yer arıyordu. Komşu Seher teyzenin sokağa bakan merdivenlere hızlıca tırmandı kız çocuğu.
"Gel de yakala dümbelek!" Dedi kız çocuğu ellerini kulaklarının arkasına koyup tekrardan dil çıkartarak. Oğlan çocuğu Anıl Erdem ona kötü kötü bakıyordu. Ne vardı sanki yakalayamamıştı şu bacak kadar kızı!
Onu ebelemek ve ondan kaçmak için onu o tırmandığı merdivenden indirmek gerekiyordu. Ne yapsa oradan inerdi ki bu kız, aklına bir türlü hiçbir şey gelmiyordu. İnmezdi de şimdi bu kız buradan, inat değil miydi? İnattı!
Ne yapsam da şu ufaklığı şuradan indirsem, diye düşüne düşüne etrafına bakmaya başladı. Sokağın bir sağına bir de soluna bakıyordu. Bir ne görsün, biri omuzlarında salıncak ile sokağa doğru geliyordu. Hemen önünde de Yahya dedesi yürüyordu. Bir yandan da omzunda salıncak taşıyan adama bir şeyler anlatıyordu.
"Hale Nur?" Dedi oğlan çocuğu Anıl Erdem bakışlarını omzunda salıncak taşıyan adamdan çekmeden. "Salıncak omuzda taşınır mı?" Kız çocuğu, daha konuşulanı tam anlamazken bunu hiç anlamamıştı.
"Ne bileyim ben, salıncak dediğin parkta olur!" Dedi ve yorulduğu için merdivenlere oturdu.
"Ama adam omzunda salıncak taşıyor!" Dedi Anıl Erdem kelimeleri uzata uzata.
"Hee, yemem canım, karnım tok! Baksana, karpuz kocaman yaptı göbüşümü, ebeleyemezsin beni!" Dedi kız çocuğu Hale Nur, eliyle göbeğini gösterip. Anıl Erdem ise hala hayretle omzunda salıncak taşıyan adama ve ona bir şeyler anlatan dedesine bakıyordu.
"Kız vallahi doğru diyorum, gel, bak!" Diyerek elini Hale Nur'a uzattı. Minik Hale Nur, Anıl'cığının yalan söylemeyeceğini bilirdi.
"Sahiden mi?" Diye sordu hayretle ona uzatılan ele bakıp.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARDELEN
Teen FictionSonbaharın gazabına uğrar ağaçlar, çiçekler. Kışın toparlanamazlar. Kış müsaade etmez onların canlanmasına. Üzerine yağan karlar altında boyunları bükülür çiçeklerin. Biri hariç: kardelen. Kardelene hiçbir kar tanesinin sözü geçmez ve kışın ayazına...