43. Bölüm

507 20 13
                                    

Hoş geldiniz!

Nasılsınız bakalım, nasıl gidiyor hayat?

Bana yirmi dört saat yetmiyor. Sahi, yirmi dört saati yettirebilen var mı??

Bu bölümün şarkısını bulamadım bir türlü. Kör gevur şansıma kulaklığım bozuldu :(
Ama Son Feci Bisiklet'in Torna ve  80 şarkısını mırıldandım hep yazarken.

Haydi geçelim bölüme!

Keyifli okumalar!

🔗🔗

Konforlu, rahat ve huzurlu bir uyku almak için elbette uyuduğu yer, insan için önemlidir. Mesela benim gibi gibi deri koltukta iki büklüm yatan biri uykusundan ne verim alabilir ne de rahatlık. Ama ben, sırtımı yastığım olarak kullandığım sevgilime yasladığımdan dolayı sanırım pek de verimsiz bir uyku almamıştım.

Boynum tutulmuştu ama aldığım keyif için katlanabilirdim. Hala uyuyordu. Düzenli nefeslenmesinden anlamıştım. Bir de kafası, saçlarıma fazlasıyla baskı yapıyordu.
Çünkü ben onun göğsüne kedi gibi tünemişken başımı geriye atmış boynuna sokulmuştum. O da kafasını önüne indirmiş, saçlarımı yastık olarak gördüğünden kafasını kafama yaslamıştı.

Deri koltukta yarı yatar haldeydik. Hali hazırda yere uzanmış bacaklarımı havaya kaldirip gerildim. Elimle Anıl'ı rahatsız etmeden boynumu ovdum. Sanırım hala sabah olmamıştı. Perdenin aralıklarından gördüğüm kadarıyla hava hala karanlıktı.

Üşümüştüm. Hala üzerimde olan Anıl'ın parkasına sıkıca sindim. Fermuarı zaten boynuma kadar çekilmişken biraz daha yukarı kaldırıp burnumu da içeri soktum.

"Öff," diye bir duydum tepemde. "Kıpır kıpırsın!" Dedi aynı ses. Derin bir nefes alıp hafifçe kıpırdandı yerinde. Kollarını iki yandan dolayıp beni iki kolu arasına hapsetti. Başını başımdan kaldırıp boynuma gömdü.

"Boynum tutulmuş," dedim. Başını salladı. Boynumu öptü.

"Geçti mi?" Diye sordu. Kısık sesle güldüm. Elimi kaldırıp alnına dökülen kıvır kıvır saçlarını çektim. "Acıdı kız!" Dediğinde biraz daha sesli güldüm.

"Artık benim gitmem lazım!" Dedim. Henüz sabah olmamışsa bile gün aymasına az bir zaman kalmış olmalıydı. Bugün epey bir telaşlı geçecekti zaten. Kahvaltıda kızlarla bir olmak istiyordum.

"Bizimkiler hala burada," dedi kıpırdamadan. "Seni bırakıp geleceğim geri." Dudaklarımı büzdüm.

"Ama uykusuzsun ki," dedim.

"Alışkınım." Dedi. Dudaklarımı daha çok büzdüm.

"Her yerin tutulmuştur ama," dedim bu sefer. Elbette gelmesi gerekiyorsa gelecekti ama ne yapayım, her yanı tutulmuş ve üzerine uykusuzken de içim rahat etmezdi.

"Ona da alışkınım küçük hanım," dedi. Karnımın üzerinde birleştirdiği ellerini sıktı. "Ayrıca büzme o dudaklarını bir öperim seni, görürsün gününü!" Dediğinde dudaklarım düz çizgi halini aldı.

"Üçkağıtçı köpek!" Dedim koluna vurup. Aniden kapı tıklanınca baskın yemiş gibi aniden ayrıldık. Kapı açılmadan saçlarımı arkaya savurdum. Anıl ayaklanıp üzerini düzeltti.

"Gel," dedi masasına ilerlerken. Kapı açılınca içeri hiç görmek istemediğim biri girdi.

Bknz; Feray!

"Anıl komiserim," dedi bana bakmadan direkt Anıl'ın yanına ilerleyip. Gözlerimi kısıp onu incelemeye başladım. Uzundu. Üniformanın için de o da diğerleri gibi sarsılmaz bir güce sahip duruyordu. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Simsiyah saçları beline kadar uza uzanıyordu. Allah için, güzel kızdı. Ama bize neydi canım, herkesin güzelliği kendineydi.

KARDELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin