36. Bölüm

457 39 89
                                    

Hoş geldiniz!

Gün geçtikçe büyüyen ailemize katılan yeni dostlarımızı da selamlıyorum! Sizler de hoş geldiniz, sefa getirdiniz! Bize eşlik edip hikayemize ortak olduğunuz için teşekkür ediyorum 💕

Birsen Tezer - Hüsnü Arkan – Hoş geldin

Yorum ve oylarınızı bırakamayı unutmayın tamam mı çocuklar?

Hale Nur'un, Anıl'ı yeşil bere ile yıllar sonra  ilk kez gördüğü bölüm 🥺

Keyifli okumalar!

🔗🔗

"Ali ata bin!"

Bıkmıştım sabahtan beri aynı cümleyi duymaktan. Sürekli Ali ata biniyor, Ela Lale'ye top atıyordu. Ata ip atlıyordu. Ne biçim işti bu!

"Binmesin! Düşer!" Dedim Anıl'cığıma. Küçük bir Ali'ydi. Kocaman ata binerse düşerdi.

"Hale Nur!" Dedi Anıl'cığım. Sesi küsmüştü sanki. Çok da sıcaktı hava.

"Ne var?" Diye bağırdım. Sıcak havada Ali'nin atın tepesinde ne işi vardı!

"Ufaklık bu ödev! Senin bunları okuman gerek. Ali'nin attan düştüğü falan yok!" Dedikten sonra tekrardan kitaba döndü. "Ali ata bin!"

"Ya hu dümbelek, ne diye emir veriyorsun sen Ali'ye. Küçücük çocuk o!" Dedim kafasına vurarak. Gözlerini kapattı. Güldü.

"Sinir bozucusun Hale!" Dedi yanımdan kalkıp. "Bir daha sakin bana gelip ben okumak istiyorum kitap okuyalım mı, deme. Okumam." Odadan çıkıp gitti.

Kafasına kafasına vurarak dövmek istiyordum sünepe bok kafalı dümbeleği. Salaktı işte. Çok salaktı.

Ata binmeyen Ali'ye baktım. Kitaptaki kafasına vurdum.

"Binsene sen de ata! Yüz milyon kere dedik bin diye!"

Anıl'cığım gittikten sonra kendi okumamı kendim yaptım. Gayet de güzel okuyordum. Kime neydi?

Ali ata bindi.
Ela Lale'ye top attı.
Ata ip atladı.
Ben Anıl'cığıma küstüm.

🔗🔗

Beklemenin sözcük anlamı zerre umrumda değildi. Kelimelerin de ruhu vardı ve beklemenin ruhu, ruhumu çekiyordu.

Adını koyamadığım duygu heyecan değildi ama içimi tarih edilemez bir heyecana esir ediyordu. Duygular arasında yaşadığım gelgit neredeyse bir haftadır kafamı allak bullak etse de geçmişi derin olan köstekli saate bakarak avutuyordum kendimi.

Anıl Ankara'ya ilk gittiği zamanlar dönmesi için çok ağlamıştım. Şenay teyzenin dibinden ayrılmaz ondan çok konuşurdum oğluyla. Odasına gider en sevdiği şeyleri kırardım gelsin diye. Ama o durmadan canın sağ olsun ufaklık der kızmazdı eşyalarına zarar verdiğim için.

Canım sağdı sağ olmasına ama sağ salim dönene kadar tam değil yarım kalacaktım. Kırgınlık, kızgınlık ha deyince geçecek şeyler değildi. Meşhur örnek olan kırılan tabak parçaları gibi olabilir, kırık izlerini hayatımızdan atamazdık ama kırık izleri ile yaşamayı da elbet öğrenirdik.

Yüreğin kemikleri yoktu elbette ama kemik kırılmasından daha çok acısı olurdu. Keşke kemik kırığı gibi kaynadığı bir nokta olsaydı da bir ömür öylece izleri izlemek zorunda kalmasaydık.

Dalgın gözlerimi yüz birinci kez aynada kendine bakan Göksu'ya çevirdim. Durmadan kendine bakıyordu. Bu akşam Cem ve ailesi tanışmaya geliyorlardı. İşten çıktığım gibi buraya gelmiştim. Maide ve annesi, Cem'in ailesi ile geleceğinden Göksu'nun yanında şu an ben ve Ece vardık. Ece sabah yardıma gelmiş ve Göksu'nun annesi Selma teyze de yalnız kalmasın evde diye göndermemişti.

KARDELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin