Medya: Demir Karadağ ( 32 yaş )
Medya: Can Serdaroğlu ( 26 yaş )
Yazardan
Can, canından çok sevdiği abisine geç kalmaktan delicesine korkarak doğup büyüdüğü konaktan içeri girdi.
Nefes nefese kaldığından bi saniyelik durdu. Gözleri aradığını hemen buldu, abisi ve yengesi el ele diz çökmüş, gözü yaşlı anası bi yanda, boynu bükük çaresiz Ağa babası bi yanda..Gördüklerini analiz etmeye başladı. Yapacağı tüm hamleleri gözünde canlandırdı. Çok genç yaşında savunma için dövüşmeyi öğrenmek zorunda kalmıştı. En az riskle abisini kurtarmanın çaresini aradı. Sherlock tekniği bile onu bu girdaptan kurtaramayacağı için törelere içinden küfretti. Yıllardır okuduğu hukuk kitaplarında yazmazdı, töre kanunları üstüne kanun da yargı da yoktu.
Abisine silah doğrultan çam yarması gibi adamla göz göze geldi. Adam senin burada ne işin var der gibi baktı sanki ya da ona öyle geldi.
Hızla adama yaklaşıp elindeki silahı ele geçirerek dev cüsseyi dizüstü yere çökertince ensesine silahı doğrulttu.
Beklemediği bu harekete gururu azıcık bile kırılmadı yerdeki ağanın çünkü tanımıştı asi bakışlı güzel delikanlıyı.Elinden silahını alan ve koskoca Demir Ağa'yı dizi üstü yere düşüren bu orta boylu zayıf gence herkes bakakaldı bi an.
Çok geçmeden ardında bulunan koruma olduğununu tahmin ettiği 5 adam aynı anda silahlarını Can' a doğrulttu. Demir ağa el işaretiyle silahları indirmeleri için emir verdi. Can bunu görmemişti ama Davut Ağa görmüştü.
Namus davası için kana susamış bu ağır adamlar; sözünün üstüne söz söylenmeyen, gölgesinden bile korkulan Demir Ağa'ya yapılan bu davranışa tepki vermeye çekindiler.
Herkesin meraklı, yadırgayan, suçlayan, şaşkın bakışına hiç tereddüt etmeden karşılık verdi Can.
Avludaki sessizliği ilk o bozdu.
" Ağalar kan akmayacak, düğün olacak. Kabul etmezseniz akacak bi kan varsa ilk bu adamın olacak. Bilesiniz ki sözüm sözdür."
Demir Ağa'nın babası ayağa kalktı, yapılan saygısızlığa göz yumamazdı elbet ama işin ucunda biricik kızı Yaren vardı. Onu gözünden sakınmış, prenses gibi büyütmüştü. Ne çare ki düşmanının oğluna kaçmış; namusunu, töreyi ayaklar altına almıştı. Buna rağmen ölmesine ne kendisi izin verirdi ne de Ağa oğlu Demir. Çaresizlik ikisinin de elini kolunu bağlamışken bu cesur yiğit gözünde kahraman olmuştu bile. Demir'in de tepkisiz kalmasında vardır bi bildiği diye düşündü.
Davut Ağa söze başladı
" De bakalım güzel oğlan kimsin sen, anlaşılan sözünün erisin, cesursun lakin töremizi bilmez misin? "
Davut Ağa'nın bile gözünden kaçmamıştı Can'ın güzelliği. Dalgalı saçları, yeşil gözleri, bembeyaz teni güzelim diye gezen pek çok kızdan daha dikkat çekiciydi. Hele iki hamleyle 2 metreye yakın oğlunu devirmesi hayranlık yaratmıştı onda.
" Ben Süleyman Ağa'nın oğlu Can. Abime, yengeme dokunan eli kırarım. Kan akıtmaya niyeti olanın kanını kuruturum. Töreyi de maalesef çok iyi bilirim. Töreniz küçücük kızları okumak istedi diye, zavallı kadınları dayak yediği için kocasından boşanmak istedi diye ölüme; ağzı süt kokan gençleri daha az yatar diye kan davalısını öldürmeye zorlar. Hele ki sevdaya tutulmak yasaktır, günahtır, ayıptır, namuzsuzluktur. Bilin ki ben bunun her zaman karşısındayım. Sizin kan hırsınız karşısında devlet bile duramaz onu da çok iyi bilirim. Şimdi ya buradaki dört kişi de ölür ya da düğün kurulur. Seçim sizin."
Can sözünü bitirdiğinde ensesine dayanan silahı ani bi hamle ile eline tekrar alan Demir Ağa sessizliğini bozdu. Kollarındaki ceylan gözlü delikanlıya bakarak
" Ağalar hükmü verdim berdel yapılacak, çifte düğün olacak."
Demir'in bi saniyelik kıvrılan dudağını sadece Can görmüştü. Ardından yüzündeki sert ifade ile devam etti.
" Can ile evleneceğim, düğünümüz yarın olacak. Sözümün üstüne söz edilmeyecek."
Davut Ağa Süleyman Ağa'nın yanına gitti. Süleyman Ağa ise evlatlarına bakıyordu. Aklından pek çok şey geçiyordu.
Koskoca Demir Ağa biricik oğluyla mı evlenecekti yani. Bi evladının canı uğruna bi evladının hayatının mahvolmasına, mutsuz bi evlilik yapmasına nasıl göz yumsundu.Çaresizliği bugün ikinci kez yaşıyordu. İlk gözağrısı Cihan'ın canı için çaresiz kalmıştı az evvel, şimdi de biricik evladı Can için içi kan ağlıyordu. Kendisi ile konuşan Davut Ağa'ya nihayet kulak verdiğinde bir nebze içi ferahladı." Süleyman Ağa ne iyi bi evlat yetiştirmişsin, kendi güzel gönlü ondan da güzel. Tasalanmayasın Can artık benim de oğlumdur. Demir asla onu üzmez. Yarenim de sana emanettir. Gözünden bir damla yaş gelirse karşında beni bulursun bunu da bilesin."
" Davut Ağa kızın artık benim canımdır, gözün arkada kalmasın. Can çok iyi bir evlattır, saygıda kusur etmez ama haksızlığa sessiz kalmaz. Ne kadar cesur ve mert olduğunu gördün. Ailesi için her fedakarlığı yapar. Bu evlilikte Demir Ağa'nın işi zordur, çetin cevizdir benim oğlum. Sen onlara rehber olasan. Hayırlı olsun."
Törelerden nefret eden Can böyle bi evliliğin kurbanı mı oldu şimdi? Bunun için mi okudu, avukat oldu? Birkaç dakika içinde kaderi değişti. Önce kendisiyle evleneceğim diyen iri cüsseye baktı, daha adını bile bilmiyordu. Ardından kendisini yaşlı adama emanet eden babasına baktı. Babasının sözünün üstüne hiçbir zaman söz etmedi yine etmeyecekti de niye hala sarılıyordu bu adam ona.
Kurtulmaya çalıştı kaslı kollardan lakin bu sefer alt edemedi adamı. İnce beline ve göğsüne arkadan sarılan bu adam milim kıpırdamadı.
" Bırakmayacak mısın kardeşim?" dedi hiddetle.
Kulağına fısıldanan " Yarın gece altımda inlerken kardeş olmadığımızı çok iyi anlayacaksın Can'ım"
cümleyle şimdi sıçtın Can, mübarek olsun dedi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecburiyetten Aşk (B×B)
RomansaGenç, yakışıklı, güçlü ağanın berdel yaptığı hırçın, kendine güvenen, zeki avukata aşkını anlatacağım. Aşkı için beklemek Demir'e düşerken töreye boyun eğmek Can'a düşmüş. Kader iki güzel kalbi birbirine kördüğüm ile bağlamış, bize ise tebessüm il...