GEÇMİŞ

957 37 28
                                    

İkisi de koltukta oturmuş sessizce salona göz gezdiriyorlardı. Tabii birbirlerine atılan kaçamak bakışlarda arada onlardan izinsiz kavuşuyordu. Ali Rahmet her defasında dilinin ucuna gelen kelimeleri toparlayamıyor dolayısıyla sessizlik yerini sevdaya bırakamıyordu. Hünkar'ı çözemediği içindi birazda cümlelerini kuramaması. Unutmuş muydu yirmi yılda acaba Hünkar'ını... Sevdasını... Hayalini... Karısını...
Gülümsedi istemsizce nasıl unuturdu bu kadını herkesten o kadar farklıydı ki... Gülüşü, bakışı, anneliği, sevgisi, en çokta sinirli hali. Her halinde aşık olunası olan bu kadın sinirli iken bir başka oluyor daha çok aşık oluyordu sanki adam. Daha da büyüdü tebessümü Hünkar'a baktıkça ona bakmamaya çalışıp gözlerinin sürekli onu bulmasıydı tebessümünü büyüten. Şimdi sarılıp, öpmek istiyordu Hünkar'ı. Yapsa ne olurdu ki acaba? Bu kadar sevilesi olması da Ali Rahmet'in suçu olamazdı sonuçta. Ama Hünkar'ı da biliyordu ki bunun acısını çok fena çıkarırdı ondan. İnattı işte çok inat...

A.R: Üşüdüm...
Sevgin ısıttı beni.
Özledim...
Hayalin diriltti beni.
Sustum...
Adın söyletti beni.

Kelimeleri o kadar baskın söylemişti ki Ali Rahmet ne kadar farklı sözcükler dökülse de dilinden hepsinde “seni seviyorum” der gibiydi. Karşındaki kadın da bunu anlamış olacaktı ki oturduğundan beri kaçırdığı daha doğrusu kaçırmaya çalıştığı gözlerini çevirdi karşındaki adama...
Kendisine hâlâ böyle bakan adam nasıl olurduda başkasına...
Devamını getiremedi yeterince bu yüzden canı yanmıştı hâlâ daha yanıyordu daha fazla aynı yarayı kanatıp canını yakmak istemedi yeterince kanayan yarası vardı birinin de kabuk bağlama zamanı gelmişti...
Çekmedi gözlerini Ali Rahmet'ten sadece tek bir dilekte bulundu anlattığı şeyler onu affetmeye yetsin çünkü bu dünya ile tek başına mücadele etmekten yorulmuştu, güçlü durmaktan yorulmuştu, kırılmaktan yorulmuştu, ağlamaktan yorulmuştu. Yorulmuştu işte çok yorulmuştu... Herkesin bir sınırı vardı.

A.R: Gittiğin zaman...

Gözünün önüne gelmişti sanki o günler sesi titredi daha ilk cümlesinde. Zor olacaktı belli ki o günleri tekrar hatırlamak. Gözlerini sıkı sıkıya kapatıp açtı... Yaşarken zordu ama anlatırken de bu kadar zor olması canını sıktı.
Hünkar, Ali Rahmet'in içindeki fırtınayı anlamış olacak ki bir elini onun elinin üzerine koydu daha fazla canı yansın istemedi onunda ne olursa olsun kıyamıyordu bu adama.
Ali Rahmet bir eline bir Hünkar'a baktı bu bakışı sevdadan çok minnet doluydu kelimler olmadan teşekkür ediyordu. Şimdi anlatmak daha kolay olabilirdi sanki. Yineledi ilk kelimelerini.

A.R: Gittiğin zaman içimde bir boşluk oluştu. Başlarda kızdım sana, nefret etmek istedim senden.

Gülümsedi burda...

A.R: Bunları yapmaya çalıştıkça kendime de kızdım kendimden de nefret etmeye başladım meğer ben sen olmuşum da haberim yokmuş Hünkar. Ama en acı şekilde öğrendim.

Gözünden akan yaşla tamamladı cümleyi.

A.R: Yokluğunla.
Sonra... Sonra unutmak istedim seni adın bile gelmesin aklıma istedim ne acı değil mi insan kendini nasıl unuturdu. Bunu da başaramadım zaten senden kaçmaya çalıştıkça sen de buldum kendimi. Adın geçince tekledi yine kalbim yine kokunu duyunca nefes aldım yine gözlerine bakınca zaman durdu ben yaşamak için senden kaçıp sana sığındım Hünkar.

Ayağa kalktı birden Ali Rahmet elinin üzerine olan Hünkar'ın elini de sıkıca tuttu tek bir kelime çıktı ağzından.

A.R: Gel.

El ele çıktılar Ali Rahmet'in odasına Hünkar'ın ise itiraz edecek hali kalmamıştı.
Odaya çıkınca bıraktı Ali Rahmet Hünkar'ın elini. Dolaba doğru yöneldi bir iki karıştırmadan sonra buldu aradığını.
Gülümseyerek oturdu yatağın üzerine Hünkar karmaşık duygular ile bakıyordu adama neydi şimdi bu.

AŞK ZAMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin