Bölüm 19: Kısa Süreli Kavuşma

178 31 0
                                    


Ne yapacağımı bilmiyordum, tek seçeneğim çarpışmaktı ama ya şaman? Onu korumam lazımdı zira bizi adaya götürecek kişi oydu bu hengameden sağ çıkmalıydık. Ena'nın atı çoktan ölmüştü ve onun için hiçbir şey yapamazdım. Kılıcımı elime alıp savaşmaya yelteneceğim sırada liman tarafından gelen oklar durdu ve Ena'nın sesini işittik. Şamanı kolundan tutup koşmaya başladığımda Ena oradaki teknelerden birine binmiş ve iskelenin sonuna yanaşıyordu. Akel hâlâ gelmemişti üstelik askerler görünmeye başlamıştı bile. Üç bir taraftan geliyorlardı ama Akel yoktu. Şaman'a tekneye koşması yönünde talimat verdikten sonra pelerini çıkarıp kılıcımı iyice kavradım. Gelen askerleri kolaylıkla alt etmeye başlar başlamaz oklar yeniden sahnedelerdi. Akel kıyıdaki evin çatısında belirdiğinde derin bir nefes aldım ama o yalnız değildi hemen arkasında başka biri vardı ve onun da yüzü kapalıydı. İkisi askerlerin arasına dalıp çarpışmaya başladıklarında ben daha da cesaretlendim. Askerleri alt eder etmez Ena'nın teknesine koşmaya başladık. Tüm şehirdeki askerler peşimize takılmıştı ve biz teker teker tekneye binerken üzerimize oklar yeniden yağmaya başladı. Akel hepimiz binene kadar ok atmaya devam etti, karşı taraftaki okçuların bazılarını vurarak tekneye benimle birlikte atladı. Hem ben hem de o erkeğe benzeyen ama yüzü kapalı kişi küreklere davranarak hızla kıyıdan uzaklaştık. Onların ulaşamayacağı kadar açıldıktan sonra rahatlamıştık ve daha rahat kürek çevirirken sevinçliydik, başarmıştık.

Onlar sandallara binip peşimize takılsalar da yetişmeleri mümkün değildi. Ben önümde duran kişiye bakıyordum ve o da gözlerini benden almıyordu, ''sen de kimsin?'' soruma karşılık olarak yüzünü kapattığı parçayı açtı. Bu gördüklerim gerçek miydi? Bu adam benim babam mıydı? Dumura kalmıştım, öldü sandığım babam yanımdaydı ve az önce bize yardım etmişti. Gözlerimde duran yaşların eşliğinde 'baba' dedim. İnanmıyordum, herkesi kaybettiğimi sanmıştım ama babam karşımda duruyordu. Aklımı kaçırmak üzereydim, ''gerçekten de sen misin?'' diğerleri hayretle bizi izliyorlardı, haklılardı.

''evet oğlum benim, baban Zafir.''

''bu mümkün...'' sözlerimi tamamlamamıştım ki babamın gözleri acıyla açıldı. Yüzündeki mutluluk solarken üzerime doğru yığıldı. Sırtından okla vurulmuştu ve onu vuran kişi valinin ta kendisiydi. Babam kucağımda yığılmış haliyle dururken ben gözlerimi validen ayırmıyordum. Öfkem gözyaşlarıma eşlik edercesine artarken şaman sakin olmam gerektiğini söyleyip duruyordu. Umurumda değildi. Vücudum kilitlenmeseydi şimdi suya atlayıp yüzerek kıyıya varırdım ve valiyi öldürmek için elimden geleni yapardım. İçimde biriken annesizlik hissiyatını dengeleyen babamın yaşıyor olması umudu az önce yerle bir olmuştu. Tüm duygularımı kaybettim ve hepsi öfkeyi besledi, haykırdım. Yaşla dolan gözlerim nihayet sınırlarına ulaşmış ve taşmıştı, yanaklarımda yol aldılar. Ena ve Akel'in çığlıkları şamanınkiyle karıştığında gözlerimi onlara yönelttim. Teknenin kenarlarına sıkıca tutunmuş ve sert dalgaların tekneyi batırmaya çalıştığını yeni fark etmiştim.

''sakin ol Geray!'' içimdeki öfke, seslerini vızıltı haline getiriyordu ama kıyıdaki askerlerin korkuyla kaçtığını görmemle arkamızdaki devasa boyuttaki dalgayı görmem eş zamanlıydı onda sonrası ise tamamen genzime kaçan tuzlu su, nefessizlik ve büyük bir boşluk...

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin