Şahmeran yapması gerekeni yapmış ve şifa gücüyle kraliçenin yaralarını sarmıştı. Kısa sürede iyileşen Kraliçe Aba gözlerini araladığında başında Şahmeran'ı buldu. Önce ürktü sonra bedenindeki henüz geçmeyen sızılar yüzünden yerine sabitlendi, ''sende kimsin?'' henüz kuyruğu görecek kadar doğrulmadığı için haklı olarak başında duran ve sıra dışı güzellikteki çehreye sahip kadını sorguluyordu.
''Nara sarayında, Hakan Geray'ın emriyle Şahmeran'ın gözetimi altındasın. Ben Şahmeran, yılanların şahı.'' Onun soğuk kanlı tavrının yanında duyduklarına inanamayan Kraliçe tüm ağrılarına rağmen yavaştan doğrulmaya başlayıp ellerini yıkayan Şahmeran'a hayretler içerisinde bakacaktı, ''bunun bir rüya olmadığını söyle bana.'' Şahmeran ağlamak üzere olan kadının yüzüne bakmadan ellerini durulamaya başladı, ''odaya bak Kraliçe Aba, bu odayı hatırlıyor olmalısın.'' Dediğini yaptı ve kendi odasına detaylıca baktı. Eskisinden çok daha iyiydi ve çok daha konforluydu. Üzerinde yattığı yatağı ve yorganı benimsediğinde aklına gelen ilk şey oğlu olmuştu, ''Karer nerede?'' Şahmeran yerinden ayrılarak yatağın yanına doğru sürünmeye başladığında Aba hayretle onu izlemeye devam edecekti. Hayret etmemek elde değil, yılanların şahı şu an odasına duruyordu. ''Kraldan mı bahsediyorsunuz? Kendileri gayet iyi ve merak etmeyin birazdan yanınıza getirilecek.''
''kral mı dedin sen?'' kaşları çatılmış ve düşünceler içerisindeydi. İşte tam o anda odanın kapısı açıldı ve İris kucağında Karer ile birlikte içeriye girdi. Aba'nın gözleri doldu hatta taşmıştı. Yatağından çıkmaya yeltendi ama Şahmeran buna izin vermedi. İris, anne ve oğulun hasretine son vermek için adımlarını hızlandırdı. İki kraliçe yana yana geldiğinde Aba sadece oğlunu istiyordu ve gözyaşları eşliğinde hasret kaldığı evladını kucağına alıp defalarca öptü, kokladı. Başlarda mutlulukla ikisine bakan İris'in yüzü daha sonra düşecekti ve bu Şahmeran'ın gözünden kaçmayacaktı.
''Kralımız gayet iyi ve artık annesine kavuştuğu için daha da iyi olacaktır.'' İris'in bu sözlerine karşılık Aba ona bakacaktı, ''sen kimsin? Çehren ve gözlerin yabancı değil.''
''kendileri Buzlar Ülkesinin Kraliçesi İris'' Şahmeran'ın takdimiyle Aba artık duyduklarına inanması gerektiğine gerçekten inanmaya başlayacaktı. ''Kraliçe İris, kahraman Kraliçe Aba'yı selamlıyor.'' İris boyun eğerek çekilecekti ve Aba da boyun eğecekti, ''unutmadan,'' diyerek kapının önünde duran İris, ''Hakan bir an önce sizinle görüşmek istiyor.'' Aba memnuniyetle başını olumlu yönde hafifçe salladıktan sonra dışarıya çıkmıştı.
O kendisini birkaç gündür bir boşluğun içerisinde hissediyordu. Az önce Karer'i annesine verirken ki anlar onun için çok duygusaldı. Yıllardır kalbinin derinliklerine gömdüğü annelik hissiyatı yeniden gün yüzüne çıkmıştı. Evet, belki de ülkesi için yaşayan biriydi ama sonuçta insanı yönü ağır basıyordu. Hiç evlenmemişti, evliliği aklında bile geçirmemişti. Ta ki mirler Geray konusunda onu uyarana kadar lakin o gönlünü çoktan başkasına kaptırmıştı ve henüz farkında değildi. Dalgınca odasına doğru yürürken gelen buz ordusunun baş komutanı ordunun durumunu bildirmek için kendisiyle görüştü. Odaya girmeden ayak üstü aldığı bilgilerin yanında kayıt belgelerini alarak odasına girdi. Kapıyı kapatıp kağıtları çalışma masasına attı ve yatağına sırt üstü uzanarak gözlerini yumdu. Karer'in narin teninin hissiyatı hâlâ ellerindeydi ve elbette o yumuşacık bebek kokusu sinmişti üzerine. Derinden bir iç çekerek elini karnına götürdü, ''bu savaş bittiğinde'' diyebildi sessizce. Kapısı çalındığında yavaştan doğruldu ve çalışma masasına geçerek giriş izni verdi. Gelen hiç beklemediği biriydi.
''Kraliçem'' Lort Altay'ın sesi heyecanlıydı ve tüm asaleti üzerindeydi. Sesi tanıyan İris ona nasıl dönüp baktığını anlamadı bile, ''lordum.'' Lordun yüzünde tatlı bir heyecan vardı ve gülen gözleri bir saniye bile solmuyordu. Kapıyı kapattı ve İris'e biraz daha yaklaştı o ise yerinden bile kıpırdayamıyordu, ''bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama,'' İris'in kalbi tekledi ve yutkunamadı. Gözleri olabildiğince açıldığında lordun sözleri kalbini param parça edecekti, ''Lort Kuyaş'a evlenme teklifi etmek istiyorum ama bunu hem kendisine hem de efendimize nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.'' İris'in boğazı düğümlenmişti ve gözleri sendelediğinde sesinin nereye kaçtığını bulmaya çalışacaktı. Konuşamadı. Yutkunamadı. Eli ayağı boşalmıştı. Uzun süre bu şekilde kaldığında lort garipseyerek ona bakıyordu. Buraya ondan yardım almak için gelmişti ama görüyordu ki kendileri iyi değildi, ''üzgünüm sizi rahatsız ettim.'' Özrünü ilettikten sonra boyun eğerek odadan çıktı ve kapı sakince kapanmış olsa da İris için büyük bir yankıya neden olmuştu. Dizlerinin bağı çözülmüş ve az daha düşecekti ama yanındaki çalışma masasına tutunarak sandalyeye gözyaşları eşliğinde oturacaktı. Sesi çıksın istemiyordu hatta ağlamak bile istemiyordu ama mâni olamıyordu. Asil yüzünde yol alan yaşlar buz mavisiydi. Az önce yaşadığı da neydi öyle? Karnını tutarken anne olmayı hayal etmişti ve tek düşündüğü kişi Lort Altaydı ama o hemen mukabilinde gelip Lort Kuyaş'a evlenme teklifinden bahsetmişti. Göğsünde yaşadığı açı verici ızdırap bitmemişken kapı bir kez daha çaldı. Hızla gözyaşlarını silerken giriş izni verdi. Gelen yine oydu. Gülümsüyordu. İris yerinden bir hışım kalktı, ''derhal odamdan çıkın lordum. Sizin gönül işlerinize ayıracak vaktim yok.'' Sinirliydi ve lordun yüzü düşmüştü, ''üzgünüm ama bunu denemeliydim'' dediğinde ise İris'in onu kovmak için kelime üreten dili o anda tutulmuştu. Gözleri yeniden gülümseyip kendisine aşkla bakan gözlere baktı, ''lortların birbiriyle evlenmesi söz konusu bile değil. Bunu bilin yeter.'' Sırıtıyordu ve İris dumura kalmıştı. Aslında gülmek istiyordu lakin durum o kadar karmaşıktı ki onun için, doğru anlayıp anlamadığına emin değildi, ''bu da ne demek oluyor?'' heyecanlı sesi karşısında musmutlu duran adamın hoşuna gitmişti ki kesik bir gülümsedi sonra da bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Kapı kapanır kapanmaz sandalyesine çökercesine oturdu ve anlamsızca gülümsemeye başladığında yanakları kızarmıştı. Kesin bir söz söylenmese de kalpler çoktan anlaşmışa benziyordu.
Oyununu oynayan ve istediği sonucu alan Lort Altay keyifle ordunun yanına vardı. Hazırlanan ordunun içerisinde kendince tuttuğu ritmi söyleye söyleye bineğini hazırlarken diğer tüm lortlar merakla ona bakıyorlardı. Lort Aspar hazırladığı bineğinin yanından ayrılarak onun yanına vardı ve keyifle, ''seni daha önce hiç bu kadar mutlu görmemiştim'' deyince Lort Altay fazlasıyla sırıttığını kendisine bakan gözleri bulduğunda anlamıştı. Sakince eyerin kemerlerini bağladığında, ''sonunda şehre yaklaştık. Bunu hissedebiliyorum.'' Onlara bakmıyordu ve herkes bu sebepten dolayı olmadığını çok iyi biliyordu.
''bu yüzü hatırlıyorum,'' diyerek gülümsedi tüm güzelliğiyle Lort Kuyaş, ''en son Hanımımızda görmüştüm.'' İşte bu herkesi kahkahaya boğarken Lort Altay yakalandığını bilmesine rağmen ciddiyetle bakıyordu onlara, ''Hakanımız gibi biri size âşık olsa siz de öyle bakardınız.'' Kemerleri iyice sıktıktan sonra atın nallarını kontrol ederken Lort Esin, ''o zaman sen kime aşıksın?'' diye soruca sadece gülmekle yetindi. Ama herkes neden olduğunu çok iyi biliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/306830499-288-k677088.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAROBİS (TAMAMLANDI)
FantasiaBir krallık düşer, bir diğeri yükselir. Ancak bu savaş, kanla değil; sırlarla, ihanetlerle ve feda edilen canlarla yazılacak. Buzlarla kaplı topraklardan yükselen bir isyan, yeryüzüne meydan okuyor. Herkesin kaderi, gizemli bir ada ve orada saklanan...