Lort & Loriid

98 17 2
                                    


Derin ve huzurlu bir uykunun sonunda gözlerimi açmamla birlikte tek başıma olduğumu anladım. Geray yoktu ve odada tek başımaydım. Kalmasını isterdim ama bekleyemezdim. Ben ülkemin kraliçesiyim o ise yeryüzünün sahibi. Biz henüz yaratıkların gözünde biz değildik. Sabretmek sorundaydım ama yine de ona müjdeli haberi vermeyi çok istiyordum. Doğruldum yatağımdan ve doğruca banyoya gidip yıkandım. Nedimelerim ben banyodayken içeriye girdiler ve odamı düzenleyip kıyafetlerimi hazırladılar. Onlar işlerini bitirdiğinde ben çoktan duş almıştım. İçeriye girdiğimde üç tane nedimem ellerinde farklı kıyafetlerle karşıma dikildiler. Hiç tereddüt etmeden hepsini ret ettim zira savaştaydık ve benim elbise giyecek vaktim yoktu, ''zırhımı hazırlayın'' diyerek nazikçe emretmemle birlikte odadaki herkesin yüzündeki mutluluk soldu. Elinde gökyüzü mavisi ve gri detayları olan elbiseyi tutan nedime başını eğerek konuştu, ''Hakanımızın kesin emridir Kraliçem. Bundan böyle sizin savaşa dahil olmanız yasak.'' Duyduklarıma inanamadım. Ben savaşmak istiyordum ve savaşmadan duramazdım, hamile olmam buna engel değildi. Kaşlarımı çatmamla birlikte bir kez daha nazikçe emrimi söyledim, ''bana zırhımı getirin.'' Bir şeyler söylemeye çalışsa da kimse konuşamadı ve boyun eğerek odadan çıktılar. Evet, beni düşünüyor olabilirdi ama o savaş meydanında canını hiçe sayarken ben burada onun için endişeden geberirdim ki bu savaş meydanında çarpışmaktan daha beterdi. Üzerimdeki kalın kürk iyice bedenime sarıp sandalyeme oturdum. Bir yandan da bunu yaptığım için bana kızar mı diye düşünüyordum? Ama hayır ben burada kalırken o savaşa gidemezdi. Yarı sinirli ve yarı heyecanlı sandalyemde otururken kapı çalındı ve gir emrini vermemle Şahmeran'ı tüm heybetiyle odamda bulmam eş zamanlıydı. Bu kadın hem çok korkutucuydu hem de çok asil. Hem gaddardı hem de çok merhametli. Düşman gibi görünüyordu ama en sadık dosttu. Kapıyı kuyruğuyla kapatıp yanıma kadar süründü ve önümde başını eğerken ben çoktan ayağa kalkmıştım.

''üzgünüm Kraliçe Akel lakin efendimizin kesin emridir. Siz savaşa dahil olmayacaksınız.'' Muazzam bir soğuk kanlılık.

''bana bunu yapmayın. Siz orada savaşırken benim burada sakince ve stressiz kalacağımı mı sanıyorsunuz?'' sesimi dizginlemek istesem de arada yükseliyordu.

''bu kararı sorgulamak bizim haddimize değil ki zaten Mari ordusu çoktan yola çıktı. Ben de burada senin için kaldım. Efendimiz sizin bir delilik yapacağınızı biliyor.''

''ne yani şu an burada zorla tuttuğu yetmiyormuş gibi bir de seni başıma gardiyan mı tayin etti?''

''ben gardiyan değilim lakin sizin durmanız şart. Savaşı unut Akel, sen yeryüzünün geleceğini taşıyorsun.'' Evet ve gittikçe keşke olmasaydı diyesim geliyordu.

''gitmeliyim Maran. Son savaşta yay beni çağırıyordu, Akman'ın elinde azap içindeydi. Arvisi her gördüğümde sanki onun boynundan kurtulup bana gelmek istiyor gibiydi. İkisi de beni çağırıyordu. Duyuyordum...'' ona bakmadan sakince söylemiştim bunları ve ondan hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım, ''ne dedin sen?'' endişeli miydi yoksa düşünüyor muydu? Anlamıyordum lakin söylediklerim onda büyük bir etki uyandırmışa benziyordu. Gözlerinin içine baktım, 'ne oldu ki?' dercesine. O ise tüm güzelliğini gölgeleyemeyen ciddi yüzüyle bakıyordu, ''yay ve arvis seni mi çağırıyordu?''

''evet, bu gayet normal değil mi? Lort Alçin yayını bana emanet etmişti ve ben kendi ellerimle Akman'a verdim. Arvis ise bilmiyorum...''

''Akel bunun ne demek olduğunun farkında mısın?''

''beni korkutuyorsun Maran.'' Geriye çekilip elleriyle yüzünü ovdu ve derince bir nefes aldıktan sonra bıraktı, ''efendimiz bundan haberdar olsaydı seni mutlaka götürürdü.''

''neyden haberdar?'' diyerek merakla sordum çünkü şu durumda ne olduğunu anlamadığım için kendimce sinirleniyordum.

''loriidleri biliyor musun?''

''evet bir keresinde Lort Alçin ve Geray bundan bahsederlerken yanlarındaydım.'' Gülümsedi ve yüzünü bir aydınlık kapladı, ''Ateş Lordu seni seçmiş Akel.''

''ne?'' dumura kalmıştım ve ne seçimi olduğunu hiç anlamayacak durumdaydım.

''her lordun bir loriidi olur. Yazgı Ruhuyla birbirlerine bağlıdırlar. Görünürde lortlar onları seçerler ama Tanrılar çoktan onları seçmiştir. Lort Alçin seni loriidi olarak seçmiş, Tanrılar seni Ateş Lordunun Loriidi seçmiş. Yoksa ne yay ne de arvis sana seslenemezdi.'' Neler olduğunu anlamıyordum ya da şu an Şahmeran'ın heyecanı ve mutluluğu anlam dünyamı buğulandırıyordu. Loriidler lortların yardımcılarıdırlar ve bir nevi ikinci lortturlar ama ben nasıl oluyor da Lort Alçin'in loriidi olabiliyordum. Eğer bu doğruysa Geray bunu bilmiyor muydu da bana söylememişti? Düşünceler içinde kaybolmak üzereyken Şahmeran hızla kapıyı açarak dışarıda hazır olan nedimelerime seslendi, ''derhal Kraliçenin zırhını getirin.'' Sesin heyecanlıydı ve bunun normal bir durum olmadığını çok iyi biliyordum. ''Gitmeliyiz Akel. Sen olmadan Geray şehrin tahtına oturamaz.'' Deyip bana baktığında midemin bulandığını ve tüm bedenimin sarsıldığını hissettim. Büyük bir olayın başındaydım. Neler olduğunu şu an anlayamasam da karşımda duran yaratığın kadim olduğunu ve boş konuşmayacağını çok iyi biliyordum. Şu an sevindiğim tek şey Geray'ımın yanına gidecek olmam diğerleri tamamen karma karışıktı.

Şahmeran ile birlikte zırhımızı kuşandık ve komutanlarıma haber vererek taht odasında on iki hayvandan olan altı tanesi ile bekliyordum. Onlara haber verecek gerekli atamaları yapıp gidecektim. Babam böyle yapıyordu. Komutanlarım geldiğinde onlara gerekli açıklamaları yapıp tahttan kalktığım sırada bir haberci korkuyla içeri girdi, ''efendim, ejderhalar geliyor.'' Hepimiz korkuyla ona bakarken hızla dışarıyı gören bir yere doğru ilerledim ve dediği doğruyu tam ileride yüzlerce ejderha buraya doğru geliyordu. ''Bu imkânsız'' dediğimde yanımda duran Şahmeran gayet sakindi: her zamanki gibi. ''Buraya bu şekilde geldilerse savaşmak için geldiklerini sanmıyorum. Gök Tengri bizi seçti Akel, artık o da yeryüzünde düzen istiyor.'' İleriye bakan keskin gözler ve kendinden emin kalkık çene ona hayran bırakırken söylediği sözler daha da mutlu etmişti beni.

Haklıydı. Ejderhalar şehre ulaştığında yere kondular ve liderleri olan kapkara ejderha şehrin üzerinde beden değiştirerek yere kondu. Hemen ilk bulduğu kumaşı etrafına sarıp sarayın önünde merakla bekleyen bizim yanımıza geldi. Hiç beklemediğim bir şekilde önümde eğilip saygısını sundu, ''Kirisya Kraliçesi Akel'e selam olsun.''

''seni tanıdım sen Kral Sadar'sın,'' saygıdan ben de boyun eğdim ve ikimiz de doğrulduğumuzda, ''buraya bu şekilde nasıl gelebildiniz?'' meraklı ve sorgulayıcı bakışlarım onu rahatsız etmemişti. Hak veriyordu bana ve benim gibi düşünen diğer herkese, ''doğru olana yöneldik. Şimdi ise Hakan Geray'ın şehrini alması için yardımımıza ihtiyacı var. Gitmeden önce size saygısızlık olmasın diye durduk. Gitmeliyiz Kraliçem.''

''ne tesadüf biz de oraya gidiyorduk.'' Çatık kaşlarıyla bana baktı ve kesik bir gülüş attıktan sonra boyun eğerek geri çekildi sonra da yavaşça ejderha haline döndüğünde başıyla üzerine binmemi söyledi. Hiç vakit kaybetmeden üzerine bindiğimde Şahmeran bana seslendi, ''onlarla gideceğiniz için benden önce varacaksın. Sana söylediklerimi efendimize anlat.'' Başımla onu onayladığımda Sadar kanatlarını hızla çarpıp havalanmıştık. Yeterli bir yüksekliğe ulaştığımızda dışarıda konak halde olan ejderhalar da hızla havalanıp ardımıza takıldılar. İçimde muazzam bir heyecan vardı. Şu an mari ordusu ne yapıyordu bilmiyordum ama onlara dahil olduğumuzda Akman'ın yüz ifadesini çok merak ediyordum. Geliyorum Geray, üstelik koca bir ejderha ordusuyla. Ben, biz olduğumuz zaman benim demiştin. Seni bensiz bırakmamak için geliyorum...

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin