Kutsal Kanun Kalktı

116 20 0
                                    


Yeraltına karşı birebir savaşarak zafer elde eden mari ordusunun başarısı Geray'ın girişimiyle tüm yeryüzüne savaş biter bitmez iletilecekti. Haberciler hiç vakit kaybetmeden anakaranın her yerine uçtular. Geray ve ordusu savaş alanında ölülerini ve yaralılarını kontrol ederken Lort Kuyaş tüm albenisiyle efendisinin huzurunda diz çöküp biat yemini etti, yıldız ordusu da hemen arkasındaydı, ''Güneş'e, aya ve yıldızlara yemin olsun ki efendim, ben Güneş'in Lordu Kuyaş: kudretim ve ordumla emrinizdeyim.'' Lordun güzelliğine kapılmadan edemeyen Geray etrafındakilerden farklı değildi. Bir türlü karşısındaki bu yaratığın lordu olduğuna inanmıyordu. O bir tanrıça, en kötü ihtimalle bir melek olmalıydı ama hayır, o bizzat Lort Kuyaştı.

''ayağa kalkın lordum ve diğer lortlarımla tanışın.'' Geray'ın bu yumuşakça davranışı karşısında lort ayağa kalkıp kalan ordusunu arvisinin içine aldı. Lort boyun eğip yanından ayrıldıktan sonra koca meydandaki cesetlere, kılıçlara ve kan lekelerine baktı. Anlam veremiyordu: kutsal kanun var iken yeraltı ordusu bu şekilde yeryüzüne çıkamazdı. Eğer kutsal kanun bozulduysa gökyüzünden neden kimse onlara yardım etmemişti? İşte aklına takılan sorular bunlarken ileride bir yaralıya su içirmeye çalışan Akel'i gördü. Derin bir nefes aldığında gözlerini yumdu ve arvisi Lort Aspar'ın arvisi ile birlikte parladığında tüm ölüler toprağa gömülüp üzerleri toprakla kaplanmıştı. İşleri bittiğinde arkasında bekleyen ikiliye döndü. Lort Altay ve Kraliçe İris ona bakıyorlardı, ''herkes dinlendikten sonra taht odasına gelsin.'' Asasını bedeninin içine aldığında gelen Tulpar'a prensesin gizli bakışları eşliğinde binip kaleye gitti.

Doğruca odasına gittiğinde yaptığı ilk şey sol taraftaki önü bir paravanla kapatılmış küveti sıcak suyla doldurmak olmuştu. Çok yorulmuştu ve sıcak bir banyo onu dinlendirecekti. Suyun sıcaklığında tatmin olduktan hemen sonra zırhını arvisine alıp hiç beklemeden suyun içine girdi. Oturur oturmaz derin oh çekmişti ve bedeni giderek gevşiyordu. Dışarıda kalan kafasını da suya daldırdığında artık yeryüzünde hissetmiyordu kendisini. O kadar güzel gelmişti ki neredeyse zihni bile dinlenmişti. Suyun içinde tüyleri diken diken olmuşken bir ses işitti: bir kadının sesini. Ona hürmetle sesleniyordu, ''Yüce Hakan Geray'' sesi çok güzeldi ve huzurluydu.

''sizi duyuyorum'' Geray onun kim olduğunu artık biliyordu. Kadın devam edecekti, ''Erlik Han Kutsal Kanunu çiğnedi. O kanun ki üç diyarın kapılarını koruyordu, Ülgen Han, Erlik Han ve Kayra Han arasında yapılan bu kutsal artık değerlini yitirmiş durumda. Erlik Han yaptığının bedelini ödeyecek ama yeraltı ordusu bundan sonra sizin için büyük bir tehdit olacak. Dikkatli olun ve Tanrıların sana çizdiği yoldan asla şaşma.'' Kadın sözlerini tam bitirmişti ki bir el hissetti omzunda ve heyecanla başını sudan çıkarıp o elin sahibine baktı. Akel üzerindeki onca kan ve kire rağmen karşısındaydı ve ona masumane gözlerle bakıyordu. Geray hızla nefes alıp verirken eliyle ıslak saçını arkasına atıp tekrar küvetin taştan kenarına sırtını dayayıp oturdu.

''seni yıkamama izin verir misin?'' Geray her ne kadar hayır demek istese de bugün savaş meydanında gösterdiği yiğitlikten ötürü onu kırmak istemedi. Başıyla onayladığında görmese de Akel mutlu olmuştu. Bir bez parçasını alan Akel hemen yüzünü ve gövdesini temizlemeye başladığında Geray bir an bile onun yüzüne bakmadı, sanki bitsin de gitsin gibi davranıyordu. Akel bunu düşünmüyordu bile sadece keyifle onun bedenini yıkadığında Geray onun saçlarındaki kurumuş kan lekelerini gördüğünde durgunca baktı, ''sen yıkanmayacak mısın?'' soruyu duyan Akel bunun bir davet mi yoksa gerçekten bir soru mu olduğunu idrak edemedi, ''anlamadım?'' Geray başını geriye yasladığında hemen prensesin karnındaki kemerinden yakalayıp küvetin içine attı. Çığlık atmaya bile vakit bulamayan Akel suyla birleştiğinde ıslak haliyle karşısındaki sert yüze baktı. Geray yerinden kalkmadan ona yaklaştı ve dudağının kenarına bir öpücük kondurduğunda Akel'in dudakları genişleyebildiği kadar genişledi, ''bir daha arkamdan iş çevirme tamam mı?'' tekrar sırtını dayadığında prensesin yanakları ve kulakları çoktan kızarmıştı. ''Bir daha sensiz olamayacağımı hesaba katarsan kabul ediyorum.'' Başını gülümseyerek sallayan Geray'a baktı. Gülümseyen Akel'in üzerine doğru su tırmanmaya başladığında aslında suyun üzerindeki kıyafeti suya çevirdiğini gördüğünde rahatladı. Su, zırhını tamamen aldıktan sonra hemen Geray'ın kucağına oturup göğsüne yaslandı, ''seni çok özledim'' deyip boyuna bir öpücük kondurdu. Tıpkı bir kız çocuğu gibiydi ve Geray kollarıyla onu sardı. Kızıl saçlarına derin bir öpücük kondurduğunda burnunu kırıştırdı, ''kaç şeytan öldürdün sen?'' diye sordu ama cevabı beklemeden onunla birlikte tekrar suya gömüldüler ve sıcacık suyu iliklerine kadar benimseyeceklerdi.

...

Keyifle alınan bir banyonun ardından temizlenmiş zırhlarını giyinip hızla taht odasına gittiler. Tüm lortlar, on iki hayvan, Kraliçe İris, Kavçin ve İyas ile birlikte Şahmeran hazır bir şekilde bekliyorlardı. İkisi odaya yan yana girdiklerinde Geray, Akel'in elini tutuyordu. Herkes onların önünde eğilmişken şamanlar hemen arkalarında dizilmiş ve ikisini takdim ediyorlardı, ''Marobis'in Hakanı ve Hanımı. Onlara saygınızı ve sevginizi sunun.'' Herkes başını doğrulup onları gülümseyerek tebrik ederken Geray ciddiyetle tahta doğru ilerliyordu. İki basamağı henüz geçmemişken Akel'in ekini bırakan Geray tek başına tahta geçti ve tüm asaletiyle oturdu. Gözlerin onun üzerindeydi ve Akel sağ tarafındaki dizilenlerin başına, Lort Aydilge'nin yanına geçti. Kraliçe İris sol tarafta ikinci sıradaydı, ''hem zaferinizi hem de evliliğinizi Buzlar Ülkesi adına tebrik ediyorum. Umarım ikinizi Marobis'in tahtında yan yana görmek nasip olur.'' Geray memnuniyetle başını öne eğdiğinde Akel terleyen avuçlarına rağmen sakince gülümsemişti.

''hepinize teşekkür ediyoruz lakin evliliğimizden daha önemli bir mesela var. Hepiniz şahit oldunuz, yeraltının sakinleri artık yeryüzüne rahatlıkla çıkabiliyorlar. Erlik Han Kutsal Kanunu çiğnedi. Üç diyarın kapılarını koruyan bir anlaşma artık yok. Ve yeni düzen kurulmadıkça yeni bir anlaşmanın olacağını sanmıyorum.''

''yeraltı bize saldırırken gökyüzü neden sessiz kaldı?'' Kavçin'in beklenmedik sorusuyla herkes bir cevap bekledi.

''Lort Kuyaş ve ordusu gökyüzünden gelmedi mi?''

''Lordumuz her halükârda geleceklerdi. Demek istediğim...''

''ne demek istediğini biliyorum Kavçin ama her ne olursa olsun yeryüzünde biz yaşıyoruz. Tanrıların yardımı gelse de gelmese de artık biz varız. Sekiz lort tamamlandı ve şu anda uyanık. Yeryüzünü bu sekiz lorttan ve Hakandan sonra koruyacak kimseyi beklemeyin. Düzen değişti derken bundan bahsediyorduk.''

''güçler dengelendi'' diyerek söze atıldı şaman Kam Tuyon, ''sekiz lord tek başına yeryüzünü yıkıp yeniden inşa edebilecek güçteydi ama Erlik Han bunun adaletli olmadığını söyleyerek tekrar isyan etti. Gök Tengriye göre Erlik Han haklıydı. Bu yüzden güçler dengelenmeliydi. Akman, Ateş Lordu olarak ve yeraltı ordusu yeryüzüne çıkarak bu dengesizlik son buldu. Henüz anlamadıysanız tekrar anlatayım; sekiz lordun gücü sandığımızdan çok daha büyük ve efendimiz henüz bu gücü kullanmalarına izin vermedi.'' Diyerek Geray'a baktı, ne zaman izin vereceksiniz? Dercesine.

''işte o gün bugün,'' Geray lortlarına baktığında hepsinin yüzünde aynı anda bir tebessüm belirdi, ''lortlarım ezici güçlerini kullanmakta serbestler. Bizler hazır olana kadar önden gidin ve Nara İmparatorluğunu kurtarın. Bizler geldiğimizde Prens Karer'in taç giyme töreni için her şey hazır olsun. Emri alan lortlar keyifle hazırlanmaya gittiler. Kalanlar için Geray'ın emri belliydi, ''gidin ve hazırlanın. Bundan sonra daha hızlı ilerleyeceğiz.'' Toplantı bu şekilde son bulmuştu ve herkes Geray'ın keskin bakışları eşliğinde dışarıya çıkmıştı.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin