Tüm asaletiyle bize bakıyordu, dolgun pembe dudaklarını araladığında iki kolundaki gümüş bilezikleri yeni fark etmiştim, ''Şahmeranın ülkesine hoş geldiniz. Biliniz ve unutmayınız ki buradan benim rızam olmadan sağ salim ayrılamazsınız. Şimdi, kimsiniz ve ne için buradasınız?'' gözlerini benden ayırmıyordu. Onun konuşmasıyla tüm yılanlar başlarını kaldırıp liderlerine odaklandılar, benim gibi.
''ben...'' diyerek geveledim, beni son derece etkilemişti çünkü, ''heyecanımı mazur görün zira çok güzelsiniz'' lanet olsun, aklımı başımdan almıştı umarım Akel bunun için benden hesap sormazdı.
''bunu söyleyen ilk kişi değilsin çocuk ve son da olmayacaksın.''
''ben Naralı Geray ve kendisi Kirisya Prensesi Akel. Buraya Marobis'in kutsal kitabı için geldik''
Asildi ve bir an bile yüzü mimik oynamıyordu, ''buraya neden gönderildiniz?'' teyit mi etmeye çalışıyordu? Anlamıyordum, az önce söyledim ya. Tamam tekrar söylüyorum, ''buraya Marobis'in kitabı için gönderildik''
''Kim gönderdi sizi?'' soğuk kanlıydı. Zümrüt gözlerin üzerindeki kapaklar bir an bile inmiyordu.
''kimse bizi göndermedi. Bir şaman yanıma gelip senden kitabı almamı ve hakana ulaştırmamı söyledi.''
''hakana mı? Siz aklınızı mı kaçırdınız? Kitabı yalnızca hakan alabilir.''
''ne?'' evet bu en ilkel refleksti ve ikimiz aynı anda yapmıştık bunu. Akel düşünceler içerisinde baktı bana ve ben de aynı şekilde ona baktım, ''ama o şaman bana bunu söyledi. Kitabı alıp hakana vereceksin bu şekilde onun işini kolaylaştırmış olacaktım.'' Ve işte ilk defa gözleri kapanmıştı. Gülümsedi gözleri kapalı iken ve açtı tekrar o ateşleyici hareleri, ''öyle olsun, o zaman bana ne vereceksiniz. Kitap için takas almam gerek. Sizin gerçekten bu yol için canınızdan vazgeçtiğinizi kanıtlayan bir takas.''
''Tepegözlerin yüzüğü'' dedi Akel ve yüzüğü taşıyan sağ elini kaldırarak herkese gösterdi.
''evet Akel, tepegözlerin yüzüğü. Bu yüzüğün gücünü biliyor musunuz?''
''Tepegözleri lanetli uykudan koruyan büyülü bir yüzük'' dedim kendimce aslında konuşmak istememiştim hatta bilmediğimi söylemek istedim ama dilim doğruları aktardı. Şahmeran gülüyordu, bunlar küçümseyen gülüşlerdi, ''bu yüzük çok kutsal bir mesajı taşıyor çocuklar. İçinizden biri bu yüzük için kendini feda etti ve kanıyla o kutsal mesajı yazdı.''
''mesaj mı, tam olarak ne tür bir mesaj?''
''yüzüğü bana getir Akel.'' Burada hüküm oydu ve aykırı davranamazdık. Getir dedi mi götürecektik. Akel bana baktıktan sonra onun yanına doğru ilerledi. Kademeyi geçtikten hemen sonra Şahmeran yerinden kalkarak onun yanına vardı. Kuyruğunu geriye atarak Akel'in boyuna geldi ve elini uzatarak yüzüğü bekledi. Bir an bile beklemeyen Akel yüzüğü bileğinden biraz zorlanarak çıkarıp onun avucuna koydu. Yüzüğü alan Şahmeran diğer eliyle o elini kapattı ve büyülü sözler söylemeye başladı. Sözlerini bitirdiğinde aynı düzlemde olan avuçlarını çaprazladı ve avuçlarını açtı. Yüzük küçülmüştü, sıradan bir insanın parmağına girebilecek büyüklükteydi, ''bunu parmağına tak Geray!'' yüzüğü Akel'e verip yanıma gönderdi. Dediğini yaptım, yüzüğü sol yüzük parmağıma yerleştirdiğimde hiçbir şey olmamıştı. Ben bir şey bekledim ama olmadı, ''şimdi ne olacak?'' diye sordum.
''bana neler yaşadığınızı anlat Akel.''
''Akman'ın yeryüzüne neler yaptığını biliyor olmanız gerek,''
''evet biliyoruz'' dedi Şahmeran. '' ailemin tüm üyelerini öldürdükten sonra benim peşime takıldılar. Ben ve şamanım olan Tal Porel kaçabildiğimiz kadar kaçtık ama bizi de yakaladılar. Öldürebildiklerimizi öldürdük ama bir anda şaman bana kaçıp gitmem gerektiğini, Naralı bir askerin yanına gitmem gerektiğini söyledi. Onun dediğine göre kendisi beni kurtaracaktı. Büyüyle beni oradan uzaklaştırdı ve kendimi tek başıma ormanda buldum. Günlerce ilerledim ve en sonunda Geray ile karşılaştım. Ölümün kol gezdiği ormanda onu baygın atını ölü buldum. Onu alıp bir mağaraya götürdüm günlerce onunla ilgilendim ki hiç iyileşmedi. Acı çekiyordu, vücudunda yaralar oluşuyor ve bazen sanki dikenler batıyormuşçasına çığlık atıyordu. Bu çığlıkların başladığı gün güneşi son kez gördüğüm gündü. O günden tam yirmi gün sonra Geray uyandı. Naralı olduğunu öğrendiğimde şamanın bahsettiği askerin o olduğuna inandım ve bir daha ayrılmadık. Bana yeryüzünü kurtaracak hamlenin içinde olduğunu söyledi. Bir şaman ona Tepegözlerin yüzüğünü alıp sana sunması gerektiğini söylemiş. Ona güvendim, şimdi karşındayız.'' Demek bana güvendiği için gelmemişti şamanı söyledi diye benimleydi. Kalbim kırılmıştı ve nedensiz bana güvendiğini şimdi anlamıştım, nedensiz değilmiş.
''duyuyor musun Geray?'' diye sordu Şahmeran, ben tüm düşüncelerimin ortasındayken, ''ben sadece sizin sesinizi duyuyorum.''
''kehaneti anlat bize!''
''kehanet hakkında bildiğim tek şey bir hakan yetişeceği ve sekiz lorduyla birlikte Marobis'in tahtına oturacağı. Bununla birlikte yeryüzüne düzen getireceği.''
''Naralı Geray ve Prenses Akel.'' Olduğu yerden hareket ederek yanımıza tam karşımıza geçip dikildi. Yakından çok daha güzel görünüyordu, kokusu çok güzeldi, ''buraya kitap için geldiyseniz, ya hakan olmalısınız ya da hakan olmalısınız. Ve şimdi duyduklarını bize yüksek sesle söyle.''
''buraya kitap için geldiyseniz, ya hakan olmalısınız ya da hakan'' ben onun sesinden başka bir şey duymuyordum ve sürekli bir şeyler duyduğumu dile getirip duruyordu. Ne demek istiyordu anlamıyordum?
''atladığınız bir yer var... Bu yüzük için kim kendini feda etti?
''Pus Prensesi Ena.''
''aranızda en değerliniz o muydu? Sen dururken?'' bana ne ima etmeye çalıştığını kabullenmek istemiyordum. Hayır, hayır kabullenmek istemiyorum.
''Geray, Enaya köle olmuştu, bu yüzden değeri hesaplanmadı bile.''
''köle mi?''
''Evet, Ena bize yardım etmesi karşılığında kölesi olmamı istedi. Ben de mecburen kabul ettim.''
''ne üzerine anlaştınız?''
''Atım ölene kadar demişti ve atı Sur şehrindeki kargaşada öldü?''
''hayır ölmedi ve bu yüzden sen hâlâ bir kölesin. Bu yüzden yüzüğün mesajını duymuyorsun.'' Nasıl mümkün olabilirdi? At gözümün önünde son nefesini verdi... verdi mi? Anılarım buğulandı ve ikilemde kaldım. Şahmeran tahtına geri oturdu ve düşünmeye koyuldu. Ben kendimi bir boşluğun içinde hissediyordum, Şahmeran direkt söylemese de dolaylı yoldan bana beklenilen hakan olduğumu ima ediyordu. Hayır o olmak istemiyordum, bu yükü sırtlanmak istemiyordum üstelik böyle bir gücüm yoktu.
''hayır, var'' dedi biri zihnimden. Şaşkın bir şekilde etrafıma bakındım ama herkes suskundu. Şahmeran gözlerini benden ayırmıyordu. ''sen de kimsin?''
''ben Gök Tengrinin kalemiyle ve kendini feda eden yaratığın kanından yazılmış bir mesajım.''
''yüksek sesle oku Geray.'' Bir taraftan o ses diğer taraftan bulunduğum yerdeki tüm gözlerin baskısı arasında kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ''Sen Naralı Geray kehaneti duy ve seni bekleyenlere oku; Yüce Kayra Han yazdı,'' ve bende istemsizce onun söylediklerini teker teker yüksek sesle söyledim, ''güneş kayboldu ve sizi terk etti. Ağaçlar soldu ve yapraklar döküldü. Zalimin ordusu başa geçti. Beklenilen hakan yetişti. İdin boyundan olup Naralıdır. Babası Zafir annesi Balkır. Yazgısı Prenses Akel ile birlikte Tepegözlerin yüzüğünü alıp Şahmerana vardı. Ey Hakan Geray, yeryüzünü yeniden inşa et ve hakkın olan tahta otur. Hiç şüphesiz Kayra Han sözünü yerine getirecektir.'' Sözleri tamamladığımda sırtımdan soğuk terler dökülmüştü. Az önce duyduğum ses bana beklenilen hakan olduğumu söyledi. Ne yapacağımı bilmiyordum, elim ayağım titriyordu ve gözlerim sızlıyordu. Bedenim bir şok içinde öylece kalmıştı. Muhtemelen ağzım açık bir şekilde bana gülümseyen Şahmerana bakıyordum. ''Müjdeler olsun!.. Müjdeler olsun!.. Müjdeler olsun!..'' Şahmeranın sevinci ve Akel'in heyecanlı gözlerinin arasında sıkışıp kaldığım sırada parmağımdaki yüzük canımı şiddetli bir şekilde yakmıştı. Öyle şiddetli bir acıydı ki bir anda kendimi yerde dizlerimin üzerinde bulmuştum. Canım çok acıyordu ve Akel'in yardım çığlıklarını bile bir müddet sonra duyamaz olmuştum. Yerdeki toprak çoğalarak üzerimi örtmeye başlıyordu. Acım o denli büyük olduğu için hiçbir şey yapamıyordum. Gözlerimi yaşlarla kapatıp bağırdığımda toprağın boğazımdan yukarıya doğru çıktığını hissedebiliyordum. Artık kimsenin sesi yoktu, tamamen karanlık ve acı...
![](https://img.wattpad.com/cover/306830499-288-k677088.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAROBİS (TAMAMLANDI)
FantasyBir krallık düşer, bir diğeri yükselir. Ancak bu savaş, kanla değil; sırlarla, ihanetlerle ve feda edilen canlarla yazılacak. Buzlarla kaplı topraklardan yükselen bir isyan, yeryüzüne meydan okuyor. Herkesin kaderi, gizemli bir ada ve orada saklanan...