''vakit geldi baba...'' yutkundu ve tüm asaletiyle durmaya devam etti, ''hakan doğdu ve ilk yardım isteyeceği kişi benim. Kardeşimle savaşmamı isteyecek.'' Sol gözünden bir damla yaş aktı ama hiçbir şey olmamış gibi devam etti, ''savaşacağım baba. Seni öldüren kardeşime karşı hakanın yanında gözümü kırpmadan savaşacağım... sen bana 'beklenilen hakan senin devrinde gelirse her ne olursa olsun onun yanında ol' demiştin. Geldi baba ve ben her ne olursa olsun onun yanında olacağım'' bir gözyaşı daha aktığında bu sefer elinin tersiyle sildi ama alt çenesinin titremesini engelleyemedi, ''yolun sonunda ne olacak bilmiyorum ama günlerdir gördüğüm rüyalar bana Marobis'in kapılarından girdiğimi söylüyor. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Korkmuyorum ve korkmayacağım. Soyumun son sahibi olarak bu savaşa gireceğim. Kanımla, kılıcımla.'' Son sözlerini söylerken son derece ciddiydi. Tekrardan ellerini önünde birleştirerek boyun eğdi ve yavaşça oradan ayrıldı...
Atının üzerinde en önde tüm ihtişamıyla ve arkasındaki yüzlerce askeriyle şehrinin sokaklarında ilerledi Kraliçe İris. Halkı onu çok seviyordu ve hepsi bu buz diyarında son derece mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. Kimileri insan kimileri buz elfiydi ama hepsi bir arada ve barışçıl bir şekilde hayatlarını devam ediyorlardı. Kendilerini selamlayan kraliçelerine bakıp sevinçten dudakları çatlayacak kadar genişliyordu. Kış Sarayından Mir Meclisinin olduğu saraya kadar şehirdeki uzun yolda insanlar sıra halinde dizilmiş ve izliyorlardı. İris meclis sarayına yaklaştığında önünde bekleyen meclis başkanı olan Mir İshayı görmüştü; her zaman olduğu gibi beyaz geniş ama keskin hatları olan elbisesi ve beyaz uzun saçlarını örten mavi pelerini göz ardı etmemişti, sanırım bugüne özel kıyafetini değiştirmişti. Her ne kadar aynı görünse de bu seferki başkaydı. Buz elfi olan Mir İsha ülkenin en yaşlı ve en bilge elflerindendi ve bu yüzden şu an meclisin başkanıydı. Yaşı epey vardı, hatta ülkenin üçüncü kralı olan Kral Pelus'u bile görmüştü ki bu da onun yaşını binlerle ifade etmemize neden olurdu. Öyle olsa bile olgun bir kadın görüntüsü vardı, buzdan olma bedeniyle. Kraliçesi kendisine yaklaştığında başını eğdi ve onu selamladı, ''diyarın koruyucu meleği, seçilmiş güzel. Kral Ant'ın kızı Kraliçe İris, gelişinizle meclisi şereflendirdiniz. Hoş geldiniz.'' Olgun sesi ile tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Kraliçe atından inerek onun karşısına geçerek boyun eğdi, ''Mir İsha, diyarın en kadim elfi. Hoş bulduk.'' Bu sözlerden sonra Mir kenara çekilerek sarayın açık kapısını Kraliçeyle baş başa bıraktı. Devasa ve sade olan sarayın bu upuzun koridorunun sonunda meclis kürsüsü vardı. Tüm asaletiyle yürüdü ve Mir İsha arkasından yürüdü. İkisi saraya girer girmez sarayın kapıları kapandı, Mir Meclisine sadece mirler ve liderler girebilirdi.
Uzun koridoru sessizlikle bitiren ikili nihayet yirmi bir tahtın olduğu alana gelmişlerdi; daire şeklinde alana dizilmiş tahtların hepsi aynı boyadaydı ve hepsi bordo kumaşla süslenmişti. İris ve İsha girdikleri kapının hemen karşısındaki koltuklara doğru ilerlediklerin de içerideki on dokuz mir ayakta saygıyla bekliyorlardı. İris tahta oturana kadar başlarını kaldırmayan mirlerin hepsi Mir İsha gibi giyinmiş ve on kadın on erkekten oluşuyorlardı. Yaşları ortalama yüzleri bulurdu ama hepsinin yüzü son derece canlıydı. Sapasağlam ayakta durabiliyorlardı. Ne zaman ki İris tahtına oturdu işte o zaman onlar da başlarını kaldırıp kendi tahtlarına oturdular.
''Yüce Kraliçemiz bize müjdeli bir haberle geleceğini söylemişti'' diye direkt konuya geldi erkek olan mirlerden biri. Gözlerinin içi gülen İris büyük bir heyecanla ilan etti onlara, ''Marobis'in beklenilen Hakanı doğdu. Müjdeler olsun!.. Müjdeler olsun!'' o keyifliydi ama mirler tepkisiz kaldılar. İris'in mutluluğuna gölge düşürmüştü bu davranışları.
''neden sevinmediniz? Bu yeryüzünün en güzel müjdesi.''
''bizler,'' diyerek konuştu Mir İsha, ''hakanın gelişine değil, savaşacağı kişinin bizden oluşuna üzülüyoruz. Bu durumda onun yüzüne nasıl bakacağımızı bilmiyoruz?'' mahcup bir şekilde iç geçirdi ve gözlerini kraliçeden kaçırdı, ''bize hak verecektir. Akman bizden değil ve bu yaptığından dolayı tarafımızdan lanetlendi. Bu yeterli.'' İris'in mutluluğu yavaştan solmuş yerini öfkeye bırakıyordu. Burada güzel şeyler konuşulmayacaktı anlaşılan.
''her olana rağmen o bizdendi ve bunu değiştiremeyiz.'' Diğer bir mir destekledi düşünceleri. Tüm mirler aynısını düşünüyordu ama İris farklı şeyler hayal etmişti, bunu göz ardı edebileceğine inanmıştı, ''biliyorum, ya buraya gelecek veya bir haberciyle bizden yardım isteyecek.''
''yenilmez ordusu varken bizden yardım isteyeceğini düşündüren şey nedir efendim?'' gayet sakince sorulan bir soruydu ve aşağılayıcı bir tonda söylenmemişti. ''günlerdir kendimi Marobis'in surlarının önünde görüyorum; üzerimde zırhım, sağ elimde kraliyet asası ve diğer elimde kraliyet kılıcım. Üstelik üzeri kanla sulanmış bir şekilde.'' o görüntüleri tekrar izliyormuşçasına dalıp gitti gözleri. ''bu ordunun başında gitmek istediğinizin ilanı mı?'' diye sordu korkuyla bir mir ve evet haklıydı. İris dalıp gittiği yerden ayrılarak önce başıyla onayladı sonra dile getirdi, ''buraya size kutlu müjdeyi vermek ve bu konuda izin almak için geldim. Eğer olur da hakan benden yardım isterse ordumun başında bizzat gider onunla sırt sırta savaşmak istiyorum.''
''soyunuzun son varisi olarak mı? Buna kesinlikle izin veremeyiz'' tüm mirler aynı anda başlarıyla onayladılar Mir İshanın bu sözlerini. ''Suyla Han benim için ne yazdı bilmiyorum lakin bu savaşta sarayımda oturup dua etmek istemiyorum. Size olan saygımdan dolayı geldim, size danışmadan da yapabilirdim. Soy konusuna gelince, bugüne kadar evlenmedim bundan sonra da böyle bir niyetim yok. Kutlu soyumuz benimle bitecekse bitsin. Benden sonra ülkemiz önce hakana sonra da sizlere emanet olacaktır.''
''anlaşılan efendimiz kararını çoktan vermiş,'' İrisin tahtının hemen karşısındaki tahtta oturan mir bu sözlerine şu şekilde devam etti, ''Akman lanetli üstelik bizim yaptığımız, kimsenin bozamayacağı bir büyüyle. İstese de artık çocuk sahibi olamayacak. Bu durumda soyun son ve tek sahibi olarak ölmeyi göze aldığınızı söylüyorsunuz. Elbette bu kararınız size kalmış lakin unutmayın, sizi sevenleri ve bu ülkeyi. Atalarınız bu topraklarda barışı ve düzeni temin etmek için ömürlerini verdiler,''
''ben de aynı şeyi yapıyorum'' diyerek sözü kesti İris ama adam devam edecekti, ''aynı değil kraliçem, siz intihar ediyorsunuz. Kendinizle birlikte koca bir ülkeyi intihar ediyorsunuz.'' Durup düşündü İris ve bir an hak verdi ona ama inadı tutmuştu bir kere. Çenesini dikleştirip kararlı bir şekilde dilinden döküldü kelimeler, ''yükselen güneşe ve akıp giden nehirlere yemin olsun ki bu savaşta kanımın son damlasına kadar savaşacağım ve Ülgen Han'a kanımı sunmaktan geri durmayacağım.'' Bu kutsal yeminden sonra tüm mirler umutsuzca gözlerini yumdular. İris, onların sorunsuz kabul edeceklerini düşünerek gelmişti buraya ama gördü ki onlar buna pek sıcak bakmıyorlar bu yüzden yemine başvurdu. Geri dönüş yoktu ve artık ikna etme faslı da kapanmıştı.
''o zaman efendim, Hakan'a evlenme teklifi sunun belki bu sayede soyunuza kutlu bir soy eklenmekle kalmayacak ülkemiz yeni varislerine kavuşacaktır.'' Mir İshanın bu fikri İris için son derece yüz kızartıcı olmuştu, ''nasıl biri olduğunu bilmiyorum ama bu görev için gücü yerinde biri olmalı. O kimi seçmek isterse seçer, ondan bunu yapmasını isteyemem. Hayır, bunu kesinlikle isteyemem.''
''o zaman bu meclis üyeleriyle birlikte nasıl atalarınızın arkasında olduysa şimdi de arkanızdadır ve ülkemiz için her şeyi yapacağımızı bilesiniz efendim.'' Mir İsha meclis başkanı olarak bu sözleri sarf ederek toplantının bittiğini ilan ediyordu. İris başıyla onu onaylayarak yerinden kalktığı gibi çıkışa doğru ilerledi. Artık geri dönüş yoktu. İris kararını vermişti ve kardeşine karşı Hakanla sırt sırta savaşacaktı. Kanıyla, kemiğiyle savaşacaktı...
![](https://img.wattpad.com/cover/306830499-288-k677088.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAROBİS (TAMAMLANDI)
FantasyBir krallık düşer, bir diğeri yükselir. Ancak bu savaş, kanla değil; sırlarla, ihanetlerle ve feda edilen canlarla yazılacak. Buzlarla kaplı topraklardan yükselen bir isyan, yeryüzüne meydan okuyor. Herkesin kaderi, gizemli bir ada ve orada saklanan...