Alper
Her yerde Durukan'ı arıyordum. Kızı uyanmıştı o ise ortalıkta yoktu. Kafam zaten davul gibiydi. Kendi derdimi halledememişken başka sorunlarla uğraşıyordum. Hastanenin dışına çıkıp etrafıma bakındım. Hava aşırı sıcak ve bunaltıcıydı. Güneş gözüme çarptıkça bayılacak gibi hissediyordum. Birisi hayatımın bu kadar boktan olacağını söyleseydi hayatta inanmazdım. Daha kendimi toparlayamamışken Duru'nun yaptığı bilinçsizce bir hareket az kalsın bir cana daha mal olacaktı. Son dakikada elinden silahı çekebildiğimde kurşun kafasını sıyırıp geçmişti. Gerçekten kendini öldürmek istemişti. Bir anlık kısa bir şok geçirmiştim. Bu kadar cesaretli olabileceğine inanamamıştım.Durukan'ı hastanenin parkında kaldırıma oturmuş bir halde bulmuştum. Ellerini saçlarına sokmuş perişan bir halde duruyordu. Onu hiç bu kadar bitkin görmemiştim. Onunla bir sürü şey yaşamıştık ama en ağırı sanırım evlat acısıydı. Ayaklarımda benim bile derman kalmamıştı. Yanına yaklaşıp yavaşça kendimi kaldırıma bıraktım.
" Kaç yıl oldu mücadelemiz?" dalgın dalgın karşımdaki zar zor yürüyen iki yaşlı çifte baktım. Hayatının sonu vardı ama bu kadar erken olmamalıydı hiçbir şey. Gözlerimden yaşlar süzülürken Durukan'la bir odanın içinde kuru ekmek yediğimiz günleri hatırladım. Esra ile gizli gizli görüşmelerimiz aklıma geldi. Durukan'la birlikte dayak yediğimiz anlar. Durukan hüngür hüngür ağlamaya başladığında birden bana dönüp sıkıca sarıldı.
Onun arkasını sıvazlarken gözlerindeki yaşları durduramıyordum. Tam mutlu olacaktık. Tam büyük bir aile olacaktık derken ikimizde her şeyimizi kaybetmek üzereydik. Ben zaten kaybetmiştim ama bir kişiyi daha kaldırabileceğimi sanmıyordum. Birimizin ayakta durması gerekiyordu. Yoksa hepimiz dağılacaktık.
" Durukan sende böyle yaparsan ben ne yapacağım! Kendini topla." ona biraz sesimi yükseltip acılarımı bir nebze içime gömmeye çalıştım. O benden yavaşça ayrılmış kolunun tersiyle göz yaşlarını hızla silmeye çalışırken derin derin nefes almaya çalışıyordu. Ama sonra durup tekrar gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ederken başını öne eğmişti.
Onunla birlikte bende sessiz sessiz gözyaşı döküyordum. " Hani çok mutlu olacaktık?" kendi kendime konuşmaya başlamıştım.
" Biz neler atlattık Durukan? Bunu neden atlatamadık? Neden böyle oldu? Bana söyleseydin daha iyi olmaz mıydı? Sana yardım ederdim. Neden beni hep uzak tuttun? Neden hep beni uzaklaştırdın? Şimdi neden yine tüm yükü omuzlarına almak zorunda kalıyorsun?"onu suçlamak istemiyordum ama bana hiçbir şey söylememişti bu sefer. Bu sefer kendi bildiğine iş yapmaya çalışmıştı. Aslında onunda Efecan'ın böyle olacağından haberi yoktu belki. Peki bize ihanet eden kimdi? Oğlumu düşünüyordum.Oğlumun sevdiği için bir şeyler yapmasını kabul edebilirdim. Bende Esra için her şeyi yapardım. Zaten geçmişte onun için her şeyi yapmıştım. Ama biricik oğlumu böyle kaybetmek benim içimi yakıyordu. Onun yerine ben ölmeliydim. O daha yaşayıp mutlu olmalıydı. Duru ile mutlu olmalıydı. Yine onunla kavga etmeliydim. Şimdi her eve döndüğümde oğlumun yokluğu bana fena koyuyordu.
Durukan başını hafifçe bana çevirmiş ağzını hafif aralayıp bir şey söylemeye yeltenecekken sadece susmuş ve ayağı kalkmıştı. İyice zayıflamıştı. Onu üzmek istemiyordum. Hayatımdaki en büyük destekçim Durukan'dı. O da benim ailemdi. Ama duygularımı nasıl kontrol edeceğimi bilmiyordum.
" Duru'nun yanına git." onu uyarırken ayağı kalkıp dik durmaya çalıştım. Başını keyifsiz bir şekilde iki yana sallamıştı. Kızını öyle görmekten korkuyor olmalıydı.
" Onun desteğe ihtiyacı var. Kolay bir şey atlatmıyor. Aslında kimse kolay bir şey atlatmıyor ama..." ben konuşurken Durukan'ın telefonu çalmış cebinden telefonunu çıkarırken ekranına uzun uzun baktı. Sonra derin bir nefes verip telefonunu kulağına dayadı.