Geldiğimiz barda dakikalardır oturup bekliyorduk. Sürekli çalan fazla gürültülü şarkılar bile beni rahatsız eden son şeydi şu an. Çünkü lanet olsun ki Min Yoongi olayından Hoseok'a bahsettiğimde o da illa geleceğini söylemişti. Bir tehlike olursa beni koruyacakmış falan. Benim onun için endişe yapmama bile izin vermeden peşime takılmıştı.
Bir gay bara gelmeme rağmen benimle gelmişti.
Evet, lanet olası Min Yoongi gay barda buluşmak istemişti! Nedenini sorduğumda ise böyle ortamların ona göre olduğunu falan söylemişti.
Neyse. Gay bara gelmiş olmam önemli olan şey değildi. Önemli olan şey yarım saattir onu bekliyor olmamız ve Hoseok'un tam yanımda oturuyor olmasıydı. Bir de üstümdeki arsız bakışlar tabii. Yarısı babam yaşındaki adamlardı.
"Nerede kaldı bu lanet olası herif ya?"
Söylenen arkadaşımla düşüncelerimden sıyrılıp ona doğru döndüm. Giydiği bol siyah ceket ve bej pantolona rağmen onun da üstünde gezinen terbiyesiz bakışlar vardı."Bilmiyorum fakat sıkılmaya başladım. 10 dakika içinde gelmezse gideceğim."
Yakasına taktığı siyah gözlükle oynayıp ofladı. Önündeki kokteyli yudumladı. Gergin görünüyordu. Omzuna dokunup dikkatini tekrar bana vermesini sağladım.
"İstersen sen eve git. Ben tanışırım." dedim kaçıncı kez söylediğimi bilmeyerek. Elimi hafifçe itip gözlerini devirdi.
"Olmaz. Şunu söylemeyi kes artık. Seni yalnız bırakmayacağım."
Derin bir nefes verip pes ettim. Viskimi yudumlamaya devam ettim. Tam o sırada yanımda bir hareketlilik hissettim. Fakat dikkatimi çekmedi. Büyük ihtimalle yine moruğun biri bize içki ısmarlamak isteyecekti.
"Park Jimin sen olmalısın?"
Bu ses yaşlı birinin olmak için fazla pürüzsüz ve toktu. Kaşlarımı çatıp kafamı o tarafa çevirdim. Yanıma rahat bir tavırla oturmuş adam gayet genç ve yakışıklıydı. Mint yeşili saçları sanki dans etmiş gibi hafiften terliydi.
Gözleri ise... Sanki bir kediyi andırıyor gibiydi.
"Evet. Sen?"
"Min Yoongi."
Ah tabiki. Bu baştan aşağıya siyaha bürünmüş sert bakışlı adam bir tek o olabilirdi zaten herhalde.
Siyah takımını kısaca süzdüm ve tekrar gözlerine baktım.
"Sonunda buradasın." Hafifçe gülümseyip barmene işaret verdi. Çalışan adam hemen ona kafa sallayıp önüne bir bardakla vodka koydu.
"Kusura bakma. Buradaki güzel bir çocuk ilgimi çekti de... Biraz onunla oyalandım." Bakışları kısa süreliğine merdivene kayınca o tarafa baktım. Merdivenlerden inerken üstünü düzelten genç bir çocuk görünce gözlerimi devirdim.
Anlaşılan dans etmemişti...
"Neyse. Sadede gelelim. Ne kadar mal istiyorsun ve bana vereceğin para miktarı nedir acaba?"
Gözleri bendeyken oflayıp kendine doldurduğu vodkayı kafasına dikti. Sesli bir şekilde yutkunup konuşmaya başladı sonra.
"Ne bu acele Park? Doğru düzgün tanışmadık bile."
"Tanışmaya gelmedim Min. Para vereceksin, mal vereceğim. Bu kadar."
Parmağını şıklatıp bardağını tekrar doldurdu.
"Beklettiğim için kızgınsın, anlıyorum. Ama acele işe şeytan karışır değil mi? Haydi bugünlük içkiler benden olsun. Bir özür gibi gör bunu."
Gözlerimi devirip elimde tuttuğum bardağı dudaklarıma götürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."