11

1.6K 131 29
                                    

Hızlı adımlarımla resmen koşarak bahçe kapısından içeriye girdim. Hızlı nefeslerim beni öldürüyor gibiydi. İçimden sürekli küfürler saydırıyordum.

Krem rengi kapıya ulaştığımda hızla tıklatmaya hatta neredeyse yumruklamaya başlamıştım. Kapı yaklaşık 10 saniye sonra açılmıştı.

"Noluyor be? Kim bu hayvan gibi çalan?"

Karşımda gördüğüm beden beni o an öyle bir rahatlaşmıştı ki bedenimdeki tüm kasların gevşediğini hissettim.

"Hoseok!" Şaşkın bakışlarını umursamadan ellerimi anında boynuna doladım. Tüm gücümle sıkarak kokusunu içime çektim.

"Jimin?"

"Hoseokkk! Tanrım, iyisin!"

Belime sarılıp yavaşça okşadı.

"Hey! Ben iyiyim tabiki. Sen nasılsın? Neler oldu? Bu saate kadar neredeydin? Bu üstündeki şeyler kimin?"

Ardı ardına sorduğu sorulara gülümseyip geri çekildim. Beyaz tişörtü ve yeşil tonlarındakı eşofmanı bana huzur vermişti resmen.

"Hepsini cevaplayacağım ama önce içeri girip soğuk bir şeyler içmem lazım."

O da beni, benim ona yaptığım gibi süzdükten sonra hemen önümden çekildi. Adımlarımı içeriye yönlendirip direkt olarak mutfağına doğru yürümüştüm. Etrafa pek dikkat etmeden buzdolabına yaklaşıp kapağını açtım ve içini inceledim.

Gözüme kestirdiğim portakal suyu dolu sürahiyi alıp kapağı kapattım ve arkama döndüm. Bir sandalye çekilme sesiyle Hoseok'un masaya oturduğunu anlamıştım.

Bakışlarımı o tarafa çevirdim. Fakat ilk gözüme çarpan kişi Hoseok olmamıştı.

"Selam."

Bu... Bu da neydi?!

"Taehyung?"

Bana bir baş selamı verip elindeki kahve bardağıyla şerefe yaptı. Kesik bir nefes verip elimdeki sürahiyi tezgaha bıraktım.

"Burada ne işi var bunun?" Sorumla birlikte gözlerim direkt olarak kare gülüşlü herifin karşısına yerleşen arkadaşıma dönmüştü.

Hoseok ellerini kaldırıp masum bakışlar atmaya başladı.

"Ben uyandım ve bum! Buradaydı. Kovsam da gitmiyor. Seni bekledi, bir sey demek istiyormuş. Ve dostum lanet olsun... Kahve bardağında şarap içiyor! Hem de gündüz gündüz."

"Şarap kadehlerinin yerini bulamadım.'

Gözlerimi devirip tekrar Taehyung'a baktım. Üstündeki elbiseyi nereden ve hangi arada bulmuştu bilmiyordum ama sikimde değildi.

"Git buradan. Bugün yeterince sabrım zorlandı. Bir de seninle uğraşamam."

"Kıyafetlerim yakışmış." dedi beni umursamadan. Kendi üstüme bir bakış atıp yutkundum.

"Aptal abinin kıyafetlerini giyecek halim yoktu. Dün giydiğim lanet olası şeyleri bulamadım ben de o salak adamlarınıza senin odanı sordum. Hemen gösterdiler. Ben de dolabını biraz karıştırdım ve düzgün pantolonlar da giyebildiğini öğrendim."

Bakışları bir saniyeliğine değişti. Sanki... Sanki kırgın gibiydi?

Sertçe yutkundu sonra. Bunu oynayan adem elmasından anlamıştım. Elindeki bardaktan bir yudum alıp ayağa kalktı. Yine siyah olan elbisesi upuzun bacaklarını ortaya çıkarıyordu.

"Evet giyiyorum. Pek tercihim değil sadece.... Hem elbiseleri çıkartmak çok daha kolay tatlım."

Dişlerimi sıkarak zaten dağınık olan saçlarımı daha çok dağıttım. 

Light in hellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin