Gözlerimi hissettiğim keskin baş ağrısı ile açmıştım. Etraf bulanıktı ve vücudum donuyor gibiydi. Yumuşak olmayan bir yere yaslanmıştı sırtım.
"Ah, bu da ne?"
Elimi başıma götürmek için oynatmaya çalıştım fakat yapamıyordum. Bir şey bana engel olmuştu.
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp görüntümü netleştirmeye çalıştım. Bileklerimde bir ağrı vardı ve ellerim arkamda duruyordu.
Her yer yavaş yavaş netleşmeye başlarken karanlık bir yerde olduğumu anladım. Odayı yalnızca tavanda sallanan lamba aydınlatıyordu fakat bu yetersizdi. İleriyi çok göremiyordum.
Kafamı aşağıya eğdiğimde bir sandalyede oturuyor olduğumu fark ettim. Daha doğrusu bir sandalyeye bağlanmıştım.
"Siktir!" Olanlar bir bir aklıma gelirken tekrar çırpınmaya başladım. Fakat bileklerime ve vücuduma sarılı ipler çok sıkıydı. Çırpınmam bir işe yaramıyordu.
Jungkook? Jungkook neredeydi?
"Jungkook!"
Bir yandan çırpınırken bağırarak onun adını seslenmiştim. Yalnızca iki saniye sonra bir kapı sesinin ardından birkaç adım sesi duydum. Bir kişiden fazlaca ait oldukları belliydi ve doğrudan bana geliyorlardı.
Önümde beliren siyah silueti tanımakta zorlanıyordum çünkü yüzünü görememiştim.
"Günaydın Jimin. Nasılsın?"
Bu kalın ve soğuk ses... Hayır. Gerçekten bu olmuş olamazdı. Bu sesi tanımak istemiyordum, midemi bulandırıyordu.
Bu bir kabus olmalı. Lütfen öyle olsun.
"Beni duyabiliyor musun?"
Yanağıma dokunan el bunun bir kabus olmadığını kanıtlamıştı bana. Kafamı hemen geri çekip bağırmaya başladım,
"Sikeyim seni! Jungkook nerede?! Ona ne yaptınız?!"
Bir gülüş sesi duydum sonra. Alay doluydu ve iğrençti.
"Jungkook'a ne yapabilirim ki ben? Ona kıyabileceğimi sana düşündüren ne?"
Duyduğum şey beni şoka sokarken çırpınmayı kestim. Karanlığın göstermediği yüzünü seçmeye çalışarak karşımdaki bedene baktım.
"Ne demek istiyorsun?"
Bir kez daha güldü ses.
"Aptal olma Jimin. Gerçekten Jungkook'a olan zaafımı anlamadın mı hala?"
Kaşlarımı çatıp öylece baktım. Kalbim sıkışmaya başlamıştı.
"Ah, gerçekten aptalsın yani. Işıkları açın!"
Oda bir anda tamamen aydınlandı. Işığa alışık olmayan gözlerimi kısıp tekrar etrafa baktım.
Oda bomboştu. Yalnızca oturduğum sandalyeye eş bir tane daha sandalye vardı. Ve bir tane kapı.
Karşımdaki bedene tekrar baktım.
Mint yeşili saçları aynıydı. Kedi gözleriyle duygusuz bir şekilde bana bakıyordu. Dudaklarında ise pis bir sırıtış vardı. Üstüne yine o takım elbiselerinden giymişti.
"Yoongi."
İsmini tükürür gibi söylemiştim. Buna sadece güldü ve bostaki sandalyeyi alıp ters bir şekilde karşıma koydu. Bacaklarını iki yana açarak oturmuştu.
"Jimin. Seni görmek de güzel eski ortağım. Nasıl gidiyor?"
"Kes sesini! Jungkook'a naptın?! O sapık hastalıklı aklından ne geçiyor?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."