30

1K 93 7
                                    

Üstüme tam oturan elbise sayesinde çıplak gibi hissediyordum fakat nedensizce bu beni utandırmıyordu. Yanımda duran takım elbise içindeki kas yığını herifte buna neden oluyor olabilirdi fakat emin değildim...

Elbisemin derin bir sırt dekoltesi vardı. Vücut kıvrımlarımı ortaya çıkaracak kadar dardı ve dizimin üstünde bitiyordu. Arkası ise hafifçe uzundu. Tabii bunlar üstüne giydiğim uzun beyaz ve de kürklü kaban yüzünden pek belli olmuyordu. Gözlerime buğulu siyah bir makyaj, dudaklarıma ise hafif bir parlatıcı sürmüştüm.

Ayaklarıma giydiğim beyaz hafif topuklularla yürümeye devam ettim. Jungkook ile hazırlandıktan sonra birlikte evden çıkmıştık.

İçimde nedensizce bir heyecan varken bunu belli etmemeye devam ederek dışarıdan gayet lüks görünen restorana yürüyordum. Böyle yerlere alışmıştım ama neden simdi bu kadar heyecanlıydım ki?!

Belki de koluna girdiğim adam yüzündendi. Her neyse. Siktir et.

"Açlıktan ölüyorum." dedim sessizliği bozarak.

Beni, özellikle bacaklarımı izleyen siyah gözler benimkilerle buluştu.

"Merak etmeyin, birazdan bu sorununuz çözülecek Bay Park."

Yüzüme anında bir gülümseme yayılırken ona daha çok sokuldum. İçim nedenini bilmediğim bir şekilde kıpır kıpırdı.

İki büyük kapıya ulaştığımızda oyalanmadan içeriye girdik ve bizi saygıyla karşılayan iki görevliye kabanlarımızı teslim ettik.

Kulaklarıma dolan klasik müzikle birlikte bizi direkt olarak bir masaya yönelttiler.

Mekanın ortamı içimi ısıtacak kadar nezihti. Gayet düzgün insanlar var gibiydi.

Karşılıklı oturduktan sonra beyaz örtülü masamız donatılmaya başlamıştı anında. Kollarımı masaya dayayıp şaşkınlıkla Jungkook'a baktım.

"Daha sipariş vermedim ki."

Gülümsedi ve masayı hazırlayan garsonlara kısaca bir bakış attı.

"Bu yerin en beğendiğim yemeklerini size tattırmak istedim Bay Park. Lütfen izin verin."

Dudaklarımı buzdukten sonra onun gibi gülümsedim.

"Peki. Öyle olsun Bay Jeon."

Ikimizin önüne de üstü kapalı birer tabak koyuldu. Sonrasında iki kadeh ve çatal, bıçaklar. Tabii bir de bir şişe şarap.

Garsonlar bardaklarımızı doldurup tek tek tabakları açtılar.

Bu koku...

"Domuz göbeği! Bunu sevdiğimi nereden bildin?!"

Gülümsemesini sürdürürken bana sadece göz kırptı.

"O kadar da zor olmadı. İsterseniz başlayın, afiyet olsun."

Elime bir çatal ve bıçak aldıktan sonra bana resmen cennet gibi görünen ete saldırdım. İlk lokmayı ağzıma attığımda gozlerim sonuna kadar açılmıştı.

"Tanrım! Bu leziz."

Jungkook benden daha sakin bir tavırla yemeğini yerken küçük bir kahkaha attı. Ben hiç vakit kaybetmeden ikinci lokmayı ağzıma gönderdim.

"Boğulmadan yemeye çalışın ki sorularımı sorabileyim beyefendi. Ayrıca etraftaki insanların bizi yamyam sanmalarını da istemeyiz."

Dediği sey bu gece ilk kez utanç hissetmeme neden olurken içimden bir küfür savurup yavaşlamaya çalıştım.

Light in hellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin