53.

889 60 37
                                    

6 yıl sonra, Paris.

Önümdeki marulu doğramakla meşguldüm ki kapı zilinin sesiyle yüzüme bir gülümseme yayıldı. Islak ellerimi önlüğüme özensiz bir şekilde silerek doğruca mutfaktan çıkıp dış kapıya koştum.

Kapıyı derin bir nefes verdikten sonra yavaşça açtım.

"Hey! Bu kokular da ne böyle? Sokağa dahil geliyor yahu!"

Küçük bir kahkaha atarak karşımda duran bedene sıkıca sarıldım. Ellerim hala hafiften ıslak olduğu için sırtına dokunmamıştım.

"Hoş geldin." Bana gülümseyerek karşılık verip içeriye girdi. Kabanını astıktan sonra da yanağımı sıktırdı. Ardından gözüken, söylenerek gelen arkadaşım, gözlerim kaybolana dek gülmeme neden olmuştu. Elinde bir kol çantası vardı.

"Hayırdır? Pek bir telaşlı gördüm seni." Gözlüğünü düzeltip kızıl saçlarını geriye taradı. Kabanını astı.

"Benim manita be. Çantasını arabada unutmuş. Park yeri bulamayınca 20 metre öteye park etmiştim, geri gitmek zorunda kaldım."

Söylenmeye devam etti ve bana sarıldı. Karşılık verip saçlarını okşadım.

"Sen de hoş geldin."

"Hoş bulduk Jim. O ucube kocan nerelerde?" Gülümsememi sürdürerek başımı iki yana salladım. Ben konuşamadan lafım kesilmişti.

"Abime ucube demeyi keser misin balım? Yıllar oldu, hala daha gelin kaynana gibisiniz."

Hoseok, elinde duran kol çantasını askılığa asıp ufak adımlarla yanına yaklaşmıştı.

"Ah, benim tatlı reçelim. Abin öküzün teki olmasa biz de biliriz iyi anlaşmayı."

Sahte bir iğrenme ile suratlarına baktım.

"Reçelim balım falan... Ne kadar da mide bulandırıcısınız ya. O ne öyle? Ekmek de lazım mı?"

Kızıl saçlı önce gözlerini devirip ondan sonra aynı bakışı bana attı.

"Sen kendine ve kocana baksana. Sevişirken evlendiniz oğlum! Ben bir an seni papazın önünde soyup..."

"Hoppa! Dikkatli konuş, evde çocuk var."

Hoseok hızla kafasını sallayıp kanepeye yayıldı. Taehyung da sırıtarak yanına yerleşmişti.

"Evet, işte bunda haklısın brom! Nerede o? Zaten onu görmeye geliyorum bir!"

Salak gibi gülümsemeye devam ederek kafamı olumsuzca salladım.

"Yukarıdalardı en son. Jungkook'ta yeni bir şeyler denemek istiyormuş. O yüzden..." Sözümü yarıda kesen gülme sesleri kafamı merdivenlere çevirmeme neden olmuştu.

"Ahahahah! İnanamıyorum! Naptın be sen bu adama? Koskoca adamın hâline bak hele sen!"

Annem. Annemin kahkahalarıydı bunlar. Burada yaşamaya karar verdiğimiz günden sonra onu da almıştık, Jungkook annemin istediği bir semtte ev bulmuştu ona. Sık sık ziyaretimize geliyordu.

"Ya anneciğim, neden gülüyorsunuz? Ben mi istedim sanki?"

Evet, anneme anne diyebiliyordu. Bunun için 3 yıl uğraşmıştık. Ama sonunda ona bir yakınlık besleyebilmişti.

Merdivenlerden gelen topuklu seslerini anında tanımıştım. Annem omuzlarında duran saçlarını salmıştı ve yüzünde büyük bir gülümseme ile aşağı iniyordu. Üstünde turuncu bir elbise vardı.

Kucağında ise bana masum bakışlar atan bir çift göz.

"Jimin! Jungkook'un hâlini görmen lazım! O kadar komik ki!"

Light in hellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin