Siyah gözler usulca diz çökmüş bedenin üstünde gezindi. Önünde eğilmiş genç çocuk ustalıkla işini yapıyorken tek yaptığı şey izlemekti. İnce belini, çıplak tenini, iştahla bakan gözlerini... Her bir santimini izliyordu ifadesizce.
Ama yine düşünmeden edemiyordu.
Onun kadar güzel değildi.
Oturduğu koltukta biraz daha yayılıp elindeki viski bardağını yudumladı. Önünde diz çökmüş beden işini yapmaya devam ederken bundan zevk almak için kendini zorladı. Kafasını geriye yatırıp derin bir nefes verdi.
Sonra gözlerini kapattı.
Onun dudakları.
"Ah sikeyim!"
Küfürü çocuğu daha çok heveslendirmişti. Fakat birden saçına dolanan ellerle affallamıştı. Adam onun turuncu saçlarını tutup sertçe çekerek yüzüne yaklaştı.
"Şunu düzgünce yapacak mısın yoksa ben dilini kesip yemeli miyim?!"
Saçlarını neredeyse koparacak bir şekilde sıkan büyük el yüzünden gözleri dolmuştu. Karşısındaki yapılı bedene korkuyla bakıp sesli bir şekilde yutkundu.
"Ama ben..."
"Ne sen?! Alt tarafı bir sik yalayacaksın ve bunu bile beceremiyorsun! Ayrıca bu saçlarındaki iğrenç renkte ne?! Turuncudan nefret ederim ama sende duruşu... Gerçekten bir fiyasko."
Çocuk ağzından bir hıçkırık kaçmasına engel olamazken gözleri korkutucu bir şekilde parlayan adama bakmakta zorlanıyordu.
"Bay Jeon... Lütfen saçlarımı bırakır mısınız? Canım çok acıyor."
Adam alayla güldü. Daha sonra dudaklarını büzüp sahte bir üzgünlükle baktı zayıf bedene.
"Sence bu umurumda mı küçük sürtük? Bugüne kadar en az 50 herifin altına yatmışsındır ama daha nasıl sakso çekeceğini bile bilmiyorsun! Sana o küçük penisini yalayarak ben mi öğretmeliyim?!"
Kafa derisinin yandığını hisseden genç, gözlerinin hızla dolduğunu hissetti.
"Özür dilerim. Lütfen gitmeme izin verin efendim."
Adam onun gözlerinin içine bakarak içkisini yudumladı. Yüzü tiksinti ve alay doluydu. Fakat bakışlarında sadece tehlike vardı.
"Dostum... O iğrenç penisini asla yalamazdım. Ya da... Ben kimsenin penisini yalamam zaten. Bunu senin gibilerin yapması gerek. Ama gel gör ki, sen bunu beceremiyorsun bile!"
Genç çocuğun korkusu git gide artarken gözünden bir damla yaş akmasına engel olamadı. Karşısında ona bu şekilde bakan biri varken ölümden korkmamak imkansızdı.
"Bırak gitsin Jungkook."
Odada yankılanan yumuşak ses ikisinin de şaşırmasına neden olmuştu. Çocuk rahatlarken koltukta oturan adam bıkkın bir nefes vermişti. Eline doladığı turuncu saçları hızla ittirerek bıraktı ve bir hışımla ayağa kalktı. Baksırını düzeltip aletini içeri soktuktan sonra ağlayan çocuğa bir bakış attı. Genç çocuk anında yerden kalkıp kıyafetlerini bile toplamadan kapıya koştu.
Kapı eşiğinde dikilen adama minnettarlıkla bakmıştı.
"Teşekkürler Bay Kim."
Karşılığında bir kare gülüş ve baş selamı kazanmıştı.
"Aşağıya in. Adamlar sana giyecek bir şeyler verir. Sonra kaybol yoksa boğazını keserim. Anlaşıldı mı?"
Kalbinin daha çok hızlanmasına neden olan laflar bir bir kafasını delip geçerken hızla kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."