Boynumda hissettiğim nefesin ardından ortama ölüm sessizliği çökmüştü sanki. Benim için çakmak yakmış adamlar hemen çakmaklarını söndürüp ceplerine koymuştu. Ardından bir şey demeden uzaklaşmışlardı.
Yüzüme alaylı bir gülüş yerleştirip dudaklarımdaki sigarayı elime aldım. Daha sonra derin bir nefes alıp yavaşça arkama döndüm.
İşte yine buradaydı.
Gözlerim ilk dantelli maskenin altındaki gözleriyle buluşmuştu. Sonra yavaşça vücuduna indi. Giydiği kırmızı yeleğin içindeki siyah gömleğin kollarında ve boynunda geniş dantel detayları vardı. Kumaş siyah pantolonu lanet bacaklarını sarmalamıştı. Saçlarına baktığımda gerçekten kestirdiğini fark ettim. Eskisi gibi uzun değildi ama yine de hoştu...
İçeride hayal görmedin.
Jungkook tam karşımda dikilirken içimdeki ses bana fisıldamıştı. Siyah gözleri derin bakışlarla üstümde gezinirken tek bir şey düşünebiliyordum. Buraya nasıl geldiğini ve hemen gitmesi gerektiğini.
"Jungkook."
"Jimin."
Sesi tüylerimi ürpertmişti. İlk kez bu kadar uzak kalmıştık sanırım. İlk kez bu kadar uzun süre birbirimize oyunlar oynamamıştık. Şimdi tam olarak karşımda durması tuhaf hissettiriyordu. Tabii en son ki görüşmemizde birbirimize sürtünmüş olmamızın da bunda etkisi vardı.
"Ne işin var burada?" dedim gözlerine bakarak. Anında yüzüne bir gülümseme yayılmıştı.
"Ben de seni özledim küçüğüm."
Gözlerimi devirip elimdeki sigarayı kenara fırlattım. Benimle dalga geçiyor olmalıydı.
"Git buradan."
Bacaklarımı iştahla süzüp kıkırdadı. Ah, şu an ona katlanacak bir durumda değildim. O yüzden hemen kapıya dönüp gitmek için bir hamle yaptım. Fakar birden belimden yakalanıp yüzüstü bir şekilde duvara yaslanınca dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı.
Ağır ve güzel kokusu burnuma doldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?!" Bileklerimi arkamda bağlayıp sertçe tutmuştu. Kaslı bedeninin bana yaslandığını hissettiğimde çırpınmaya başladım.
"Aptalsın Jimin! Yoongi ile çalışmak ne demek?! Seni bir ayda getirdiği şu hale bak!"
Bağırışı kulaklarımda yankı yaparken yutkundum. Haklıydı. Kısa sürede değişmiştim fakat bunu kendim istemiştim. O yüzden konuşmaya hakkı yoktu.
"Bırak beni!" dedim sıkı tutuşundan kurtulmaya çalışırken.
Sonra kulağımda sıcak nefesini hissettim. Beni daha sıkı tutarak fısıldadı,
"Öğrendiğin şeyleri benim üstümde denemeye ne dersin? Yoksa bana kıyamıyor musun?"
Sinirle soluyup bir kez daha çırpındım. Göğsünün sırtıma değdiğini hissediyordum.
"Bırak dedim. Yoksa hiç hoşuna gitmeyecek şeyler olacak."
Güldü. Kulaklarıma ulaşan nefesinden belliydi bu.
"Çok merak ettim. Ne olacak Park Jimin?"
Alt dudağımı disleyip sıkıntıyla bir nefes verdim. Demek oyun istiyordu. Peki, istediğini alacaktı.
Kafamı hızla tam arkamda bulunan kafasına doğru savurup sertçe burnuna vurdum. Bileklerimdeki tutuşu gevşedi, ben de hemen kurtuldum. Arkamı döndüğümde küçük bir kahkaha eşliğinde burnunu tuttuğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."