27(pt2)

995 104 11
                                    

İçimi acıtan o görüntü sonunda Jungkook zorla ayrılmıştı Taehyung'tan. Bacakları onu taşıyamıyormuş gibi çok yavaşça kalktı ayağa.

Yüzündeki boslugun yerini saf öfke aldı. Yumruklarını daha sert sıkıyordu şimdi.

"Çok duygusaldı. Ağlayacaktım neredeyse..."

Alayla konuşan adama tiksinti ile baktım. Bir insan nasıl bu kadar mide bulandırıcı olabilirdi ki?!

Jungkook bağırarak hızla arkasını döndü ve ben engel olamadan babasına doğru koşup yüzüne en sertinden bir yumruk geçirdi. O kadar sertti ki, uzun beden yere düşecek gibi oldu. Fakat Jungkook buna izin vermeyip onu yakasından tuttu.

Panik içinde etrafa baktım. Herhangi bir silah sesi çıkmadı.

"Seni öldüreceğim!"

Bir kahkaha sesi yükseldi. Adam yine hiçbir şey yapmadı ve Jungkook'a yaklaşmak üzere olan korumalarını durdurdu. Ağzına biriken kanı yere tükürüp konuşmaya başladı.

"Ne yapacaksın sevgili oğlum? Beni öldürdükten sonra ne olacak sence? Buraya tam olarak 3 bomba yerleştirdim. Ben ölürsem hepsi patlar ve BUM! Siz de hemen ardımdan benimle gelirsiniz."

Jungkook dişlerini sıkıp ona bir yumruk daha attı. Yakasını tuttuğu beden geriledi, bu sefer onu geri yakalamadı.

"Canın cehenneme!"

İkisi konuşmaya daha doğrusu Jungkook bağırmaya, 'babası' ise alayla gülmeye devam ederken usulca Taehyung'a yaklaştım.

Önünde çömelerek kollarını nazikçe kavradım ve ayağa kalkmasına yardım ettim.

Gözlerindeki ışık hala duruyordu.

"Taehyung? İyi misin?"

Ne kadar aptalca bir soru olsa da o sadece başını salladı. Arkada iple bağlanmış olan ellerine bakıp onu getiren adama döndüm. İngilizce olarak konuştum,

"Hey sikik suratlı! Sunları çözmek için bir şey versene!"

Adam bana birkaç saniye boyunca baktıktan sonra arka cebinden bir çakı çıkardı ve Taehyung'un arkasına geçti. İpleri hızla kesti.

Taehyung kan toplamış ve morarmış bileklerini önüne alıp ovalamaya başladı. Göğsümde aynı sızıyı hissetmiştim ama bunu göz ardı etmeye çalışarak ellerini tuttum.

"İyi olacaksın. Yaralarını iyileştireceğiz tamam mı?"

Kafasını sallayıp gülümsedi ve birden kollarını vücuduma doladı. Sırtıma değen elleri o kadar güçsüzdü ki küfür etmeden duramadım ve hemen ben de ona sarıldım.

Sarılmamız iki saniye kadar sürmüştü ama yine de etkilenmiştim.

"Jimin."

İstemeden beni sakinleştiren o sesi duydum. Sonra kafamı çevirip bana bakan siyahlara karşılık verdim.

"Taehyung'u al ve arabaya götür."

Sesi kesin çıkmıştı. Onu onaylayıp Taehyung'u belinden tuttum ve bir elini omzuma attım. Az önceki düşüşü yüzünden dizleri soyulmuştu.

"O kadar kolay değil sevgili oğlum."

Tüm rahatlamamı uçuran sesle birlikte bir silah sesi patladı. Ardından yalnızca bir saniye geçtikten sonra içeri bir sürü adam doluşmaya başladı. Hepsinin ellerinde silahlar vardı ve tam olarak üçümüze odaklanmışlardı. Etrafımızda bir daire oluşmuştu.

Jungkook bu sefer bir kahkaha attı. Ama bu kahkaha sadece sinir doluydu.

"Ne şimdi bu? İstediklerini vereceğim. Oyun oynamayı kes moruk. Taehyung'u güvenli bir şekilde eve götürmeden belgeleri sana vermem."

Light in hellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin