Depodan çıktıktan sonra polisler gelmeden bir arabaya atlayıp oradan uzaklaşmıştık. Hoseok şoku atlattıktan sonra anlamsız bir şekilde küfürler yağdırmış hem de nasıl rahatladığını defalarca anlatmıştı.
Bindiğimiz araba lüks ve geniş olduğu için arka tarafına sığmıştık. Jungkook yanımda, Hoseok ise karşımda oturuyordu. Taehyung'u sorduğumda onu çoktan aldıklarını ve eve götürdüklerini söylemişti bana.
"Daha sakin misin artık?" diye sordum arkadaşıma bakarak. Gözlerini devirip az önce ona verdiğim su şişesinden bir yudum daha aldı.
"Gerçekten silah sesi duyunca öleceğiz falan sanmıştım ama neyse ki sevgilin her şeyi planlamış."
Sevgilin... Evet. Öyleydi değil mi?
Jungkook küstahça sırıtıp bir elini omzuma attı.
"Elbette. Bebeğim için en iyisini düşündüm."
Yüzü ne kadar keyifli görünse de Taehyung için endilendigini ve bir an önce eve varmak istediğini biliyordum. Hoseok bir kez daha göz devirdiği sırada araba durdu.
"Geldik efendim." dedi şoför koltugunda oturan adam.
Jungkook hiç oyalanmadan elimi tuttu ve parmaklarımızı kenetledi. Hoseok bize tiksinti ile bakarken umursamadan gülümsedim. Şoför, koltuğundan inip kapımızı açtı ve sırayla indik.
Hatırladığım eve derin bir nefes çekerek baktım. Las Vegas'ta son günümüzdü.
Jungkook'la yolda konuşmuştuk ve geri, Kore'ye donmemin en iyisi olduğunu ikimiz de biliyorduk.
Üçümüz sessiz bir şekilde eve doğru ilerledik. Bahçeyi hızla aşıp direkt olarak kapıya ulaştık.
Iceri girdiğimizde Jungkook elimi yavaşça bırakıp salona koştu.
"Taehyung?"
"Jungkook."
Daha güçlü çıkan sesi beni bile rahatlatmıştı. Jungkook hemen salona girdi, ardından da biz girdik. Hoseok etrafa bir bakış atıp kendini tekli koltuklardan birine attı.
Taehyung da kanepede oturuyordu. Gözünde bir bandaj vardı. Yaraları pansuman edilmişti ve artık o kadar kan yoktu. Başında ise beyaz önlüklü iki adam vardı. Doktor olduklarını anlamıştım çünkü ikisi de yaralarıyla ilgileniyorlardı. Jungkook yanına gidip alnına bir öpücük bıraktı.
"Daha iyi misin bebeğim?" Taehyung kafasını sallayıp sıcak bir gülümseme bahşetti ona.
"Evet. Pansuman yapıldı ve gördüğün gibi..."
Elinde tuttuğu, yeni fark ettiğim, portakal suyunu gösterdi.
"Susuzluğum da gitti. Yani iyiyim..."
Jungkook daha fazla gülümseyip mavi saçları okşadı. Doktorlar işini bitirince geri çekildi ve bir tanesi konuşmak için kapıda bekledi. İngilizce konuşmaya başladıklarında konuşmalarına kulak asmıştım.
"Daha iyi olacak mı?"
Jungkook'un endişeli sesi...
"Evet, merak etmeyin. Düzenli olarak pansuman yapıldığı sürece iltihap kapma ihtimali olmaz. Gözünü kapatmak zorunda kaldık çünkü oranın da mikrop kapmaması lazım. Karın ve sırt taraflarında ufak morluklar var fakat geçici. Yani 1 aya kadar toparlar. Güçlü ve azimli birisi olduğu belli zaten..."
Jungkook burukça gülümseyip kafasını salladı. Elleri cebindeydi.
"Öyledir. Her neyse. Teşekkürler Bay Smith. Paranızı şoförüm ödeyecek ve sizi evinize bırakacak. Tabii arkadaşınız için de öyle... İyi günler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."