Şimdiki zaman.
Minik elini sarı saçlarına götürüp yavaşça geriye doğru taradı. Sallantılı uzun küpeleri her bir hareketinde ona eşlik ederek süzülüyordü. Dudağına taktığı piercingi kaçıncı kez olduğunu bilmeden oynatıp derin bir nefes verdi.
"Her şey hazır mı?" diye sordu karşısında dikilen adama.
Yapılı beden kendine yönetilen soruyla anında sarışına dönmüştü. Gözleri hayranlıkla vücudunda gezindi önce. Sonra ciğerlerine derin bir nefes çekerek sorusunu yanıtladı,
"Evet. Hazırlıklar çok iyi gidiyor. Her şey 'Prens' in istediği gibi." Prens derken ki sesinde bir ironi vardı. Küçük, bunu anında fark edip gülmüştü.
"Komiksin Joonie."
Büyük, gülümseyip kas yığını bedenini yanında küçücük kalan çocuğa yaklaştırdı.
"Öyleyim ama sadece senin için baby."
Bebeğim kelimesini İngilizce söylemesi küçüğü güldürmüştü. Haftalardır duyduğu şeyleri duyması ise gözlerini devirmesine neden oldu.
"Denemeyi ne zaman bırakacaksın loser?" Adam buna karşılık olarak sırıtıp gri saçlarını karıştırdı.
"Never."
Sarışın buna tekrar göz devirip elini kaslı göğüse koydu ve usulca okşadı.
"Namjoon. Şunu yapmayı kes yoksa aptal Yoongi'nin gazabına uğrayacak bir dahaki kişi sen olacaksın. Biliyorsun ki benim için bu kadar yanıyor olmana karşı. Aramızdaki iş iletişiminin kaybolduğunu düşünüyor."
Namjoon bedeninde gezen küçük el yüzünden ürpermişti. Haftalardır bu elin sahibinin peşinden koşuyordu belki de. Küçüğün bunu anlaması 5 gününü almıştı. 5 gün sonra Namjoon'u sıkıştırıp flört ettiğini ve sadece arkadaştan fazlası olmak istediğini anlamıştı.
Namjoon onu ilk gördüğünde vurulmuştu sanki. Tabii ilk aklından geçenler sadece onunla sabahlara kadar sevismek olmuştu fakat yanında kaldığı süreç içinde istedikleri bundan çok daha fazlası olmuştu. O azimli, güçlü ve aynı zamanda çok güzeldi.
Bir sevgiliden daha fazla ne beklenebilirdi ki?
Evet, sevgilisi olmasını istiyordu. Ama bu konuda onu asla ikna edememişti. Sabah kahvelerini veriyor olması, eğitimlerde bilerek yakın davranması, bir randevuya çıkmak istemesi... Hiçbiri ise yaramamıştı. O çok inatcıydı.
"Jimin... Beni gerçekten büyülüyorsun. Bunu biliyor muydun?"
Jimin alayla gülüp elinin altındaki kaslı göğüse hafifçe vurdu.
"Yoongi'nin giydirdiği kıyafetlerle herkesi büyülüyorum tatlım. Gerçi yalan söyleyemeyeceğim... Sevmeye başladım. Ama yine de bir elbise seçmek dünyanın en zor işi."
Namjoon kafasını iki yana sallayıp konuşmak için ağzını araladı fakat yanlarına yaklaşan kadınla susmak zorunda kalmıştı.
"Ah Nayeon güzelim... Hazırlıklar nasıl gidiyor?" dedi Jimin büyük salonda göz gezdirirken. Kadın gülümseyip yumuşak sesiyle yanıtladı,
"Her şey harika efendim. Akşama hepsi hazır olacak. Bu organizasyon işini bana verdiğiniz için teşekkürler."
Küçük, kıkırdayıp elini karşısında dikilen kadının kolunda gezdirdi.
"Ah senden başka kime verebilirim ki? En iyisini yapacağını biliyorum. Sadece Yoongi'nin balosu için her sey mükemmel olmalı. Bunu bilerek organize et tamam mı?" Kadın hemen kafasını salladı. Jimin dolgun dudakları arasından dişlerini gösterip gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."