"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum."
Kalbim bir serçe gibi atmaya başlamıştı. Nefesim kesiliyordu. Jungkook. Jeon Jungkook. Beni sevdiğini söylüyordu. Hem de hiçbir zorlama altında olmadan, kendi içinden gelerek. Benim uyuduğumu düşünürken...
Beynim ne kadar durmuş gibi olsa da düşündüm. Birlikte geçirdiğimiz her anı... Ondan nefret ettiğimi düşündüğüm anları. Yine de onun için mermi yiyebilecek haldeydim öyle değil mi?
İnsan nefret ettiği birisi için ölebilir mi? Sanmıyorum...
Yanağıma doğru süzülen yaşı hissetmiştim. Umursamadım, hareket bile etmedim. Fakat Jungkook bunu fark ettiğinde benim aksime parmaklarını yanağıma değdirdi, yaşın akmasına engel oldu.
Artık rol yapmanın bir anlamı olmadığı için gözlerimi açtım. Az önce huzurla uyumak için bunu duymak istediğimi sanmıştım fakat şimdi içimde git gide büyüyen, alev alan bir heyecan oluşmuştu.
Birinin seni sevmesi. İmkansız diyebileceğin biri.
"Rol yapmakta berbatsın küçüğüm."
Göz göze geldiğimiz ilk an söylediği şeyle donakalmıştım. Bir kez daha şok yaşayan bedenim ruhuma sövüyordu sanki.
"Sen... Benim uyanık olduğumu bilerek mi söyledin bunları?"
Yanağımı okşamaya devam ederken gülümsedi. Öldüm o gülüşe...
"Evet. Böyle şeyleri ayık kafayla konuşabilecek insanlar değiliz maalesef."
Yüzüme anlamsız bir gülüş yayıldı. Neden olduğunu ben de bilmiyordum ama siktir et.
Yatakta doğruldum ve onun gibi oturur bir pozisyon aldım. Başım hala dönüyordu ama şu an tüm algılarım açılmış gibiydi.
"Jungkook. Sen ciddi misin?"
Tam gözlerinin içine bakarak sormuştum bu soruyu. Aynı şekilde gözlerime baktı. Hayranlık doluydu bakışları.
"Jimin. Sabah, öğlen, akşam... Her zaman. Her yerde. Aklımda sadece sen varsın. Parmakların, yüzün, dudakların, gülüşün... Her şeyin. Hiçbir şekilde aklımdan çıkmıyor. Uykularında aldığın nefesi bile ezbere biliyorum. Saçının teline zarar gelmesin diye canımı verebilirim. Bunları fark etmem çok geç olmuş olabilir..."
Sustur onu.
Elimi ensesine atıp bedenini kendime doğru çektim. Şaşırmıştı ama bana engel olmadı.
(Theweeknd-earned it)
Ve öptüm onu.
Dudaklarımız bir kıvılcım yaratırcasına buluşmuştu. Bana karşılık vermek için bir saniye bile beklemeyen dudakları benimkileri anında kabul etmişti.
Elleri belime dolanırken kalbimin heyecandan duracağını hissettim. Hissiz ve bir o kadar da yanmaya başlayan bacaklarım titredi.
Jungkook küçük bir kuştan başka bir şey değilmişim gibi kolayca çekmişti beni kucağına. Kabul ettim onu, araladığım bacaklarımı doladım etrafına.
Ellerim sırtında, boynunda, o güzel saçlarında dolanıyordu. Yüzüme baktığında gördüğüm karışık duyguları beni daha çok heyecanlandırmıştı.
Şaşkınlık, hayranlık, arzu ve o ışıltı.
Sevgi miydi?
"Jimin..."
Fısıltısı ölümüm gibiydi. En tatlı ölüm.
"Jungkook... Ne derler bilirsin. Geç olsun, güç olmasın. Öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."